- . Selim sana
bir şey söylemem gerek.
- . Ne oldu?
- . Artık sana
bir şeyler anlatırken çekinmeye başladım.
- . Neden?
- . Yazarsın
diye korkuyorum.
- . Nereden
çıktı şimdi bu?
- . Yazdıklarına
bakıyorum, hep başından geçenleri ya da hayatına girenleri anlatmaya başladın.
- . Öyle mi düşünüyorsun?
- . E baksana,
ya sen varsın, ya da etrafındakiler var son yazdıklarına. İsim bile veriyorsun bazen.
- . Onların
gerçek isimler olmayabileceğini söylememe gerek var mı?
- . İsmi
değiştirsen ne farkeder ki? O dönemde seni tanıyan ve yanında olan biri
rahatlıkla anlayacak kim olduğunu. Nokta atışı detaylar da veriyorsun sonuçta.
- . Onların
gerçek olduğu ne malum?
- . Hadiii,
uyduruyor musun yani hepsini? E kusura bakma ama o zaman resmen kandırıyorsun
bizi. Bu daha büyük bir sahtekarlık!
- . Kandırmıyorum
ki. Varlar onlar. Ama her hikayede tek bir kişiyi anlatmıyor olamaz mıyım?
- . Nasıl yani?
- . Değişik
insanların değişik yanlarını biraraya getirerek yeni bir karakter oluşturuyorum
belki...
- . Peki onu
oluşturanların her biri gerçekten var mı hayatında?
- . Bazen
varlar, hatta bazen çok yakınımdalar, bazen de sadece çok kısa bir an
yollarımızın kesiştiği biri.
- . Sen?
- . Bazen.
- . O kadar zor
bir hayatın mı oldu gerçekten?
- . Çok mu
acıların çocuğu gibi görünüyor yazdıklarım?
- . E yani...
- . Hep mi?
- . Yani.
- . Bloga girip
bi daha göz atsan? Ben çok eğlendiğimiz şeyler de hatırlıyorum.
- . Dur bakayım
bi daha.
- . Bak gördün
mü? Yorum yapmadan önce birazcık daha özen istiyorum sadece. Ahkam kesmek
kolay, hakkını verdiğin sürece söyleyeceğin hiçbir şeye itirazım yok.
- . Atarlısın
yine!
- . Önyargılısın
bak. Yine. Bunu söylerken bile.
- . Tamam, peki.
Sonuçta sen misin, başkaları mı onlar?
- . Ben, sen,
bazen başkaları. Tanıdığımız, tanımadığımız, hiç tanıyamayacağımız...
- . Mutlaka
birilerini bulacağız yani?
- . Pek de değil.
Tamamen hayal ürünü karakterler de var tabi. Ya da mesela senin sadece bir tek
mimiğinden veya söylediğin tek bir cümleden birisini oluşturmuş olabilirim.
- . E o zaman
çok şizofrenik bir durum değil mi bu? Hastasın sen bu durumda!
- . Hiçbir zaman
aksini iddia etmedim ki. Herşey mümkün!
- . Bir
arkadaşının yüzüne söyleyemediğini yazarak iletmeye çalıştığın da oluyordur kesin senin. Çok kezban bir tavır değil mi bu yahu, imalı laf sokmalar filan?
- . Bazı şeyler
çok çok eskide kaldı. Ben artık bir diyeceğim varsa açıkça belli ediyorum
insanlara. Anlamak isteyen anlar, işine gelmeyen anlamak istemezse kendisi
bilir. Hem ayrıca emin ol bu tezin dayanaksız çünkü esas yakınımdakiler çok
uzaklar yazdıklarıma. Birçoğu okumuyor yazdıklarımı, hatta okuyup da bana sinir
olanlar da var. Ya da çok yanılıyorumdur, ben önyargılıyımdır bu defa, sinir olduğunu zannettiğim ama
aslında sevenler de vardır. Bilmiyorum, kasmıyorum. Ben buyum. Belki esasında
tam olduğum kişiyi yansıtıyorum, belki de tam da buraya yansıttığım gibi olmaya
çabalıyorum. Ama her durumda benim olayım bu, içim bu, hissettiğim bu.
Birilerinin görmek istediği adam olma dertlerim yok artık, kendi olmak
istediğim kişiyim ben. Seven sever, sevmeyen sevmesin, çok umrumda değil. Uzatmayayım,
yani sonuçta evet, bazen ortaya serpiştiriyorum bir şeyler, eğer biri kendisine
çok uyduruyorsa buyursun alsın.
- . Sen çok mu
mükemmelsin?
- . Sence?
- . Sanki bir
tek sen doğruymuşsun gibi yazıyorsun bazen.
- . Mükemmel
değilim tabi ki, buna cevap vermem bile abes şimdi. Ama ben de kendi
doğrularıma göre yaşamaya ve yazmaya çalışıyorum. Ki, genelgeçer gerçeklere bakınca benimkiler oldukça doğrular
aslında.
- . Sana
güvenmeye devam edebilecek miyiz yani, sadede gel? Sır tutabiliyor musun hala?
- . Sır tutma
konusunda ne kadar sağlam biri olduğumu anlaman için, bendeki sırların
büyüklüğünü bilmen gerek. Ama elbette bunu asla bilemeyeceksin, sır sonuçta.
Karar sana kalmış.
- . Vaaay...
- . Bak sana
bununla ilgili iki yazı önereyim buradan. Biri Sır Tutabilir Misin başlıklı
yazım. Bir de kitabımın giriş yazısı vardı, onun ilk paragrafında anlattığım
Atilla Atalay ve Ergün Gündüz hikayesi de durumu açıklayacak. Mutlaka oku.
- . Sonra bi ara
bakarım...
- . Hah! Ben de
tam bunu söylüyorum işte. Eleştirdiğin birine verdiğin değer, önem, zaman tam
da bu kadar. Kapatalım konuyu.
- . Laf mı
soktun sen şimdi bana?
- . En başa mı
dönelim?
- . Neden?
- . Bak şimdi sana tek cümleyle birçoğumuzun hayatına kafasına göre çomak sokan bir karakteri tanımlayayım. Sen
beni istediğin gibi eleştirebilirsin, emin olmadan yorumlayabilir, hakkımda
analiz yapabilirsin ama benim senin hakkında bir durum tespiti yapmama bile
izin yok. Nasıl? Sonra da ben gıcık oluyorum öyle mi?
- . Gıcıksın!
- . Değilim
aslında. Bir de buradan baksan keşke. Tanısan seversin beni.
- . Salak.
- . Gülümsedin,
gördüm. Boşa o kadar karizma yapmaya uğraşma bana, gerek yok. Hem emin ol,
doğalken çok daha güzelsin.
- . Yazıyor
musun sen bana?
- . Bir de bu
var tabi. Buna da hakkım yok zaten di mi? Neyse, korkmana gerek yok. Sevebilme
yeteneğimi kaybedeli biraz zaman oldu, zararsızım bu aralar.
- . Vaaay,
edebiyat yapıyorsun!
- . İşine
gelseydi farklı yorumlar, farklı cevaplardın bunu, biliyorum. Sen de
biliyorsun. Seni sevmemden korkuyorsun.
- . !...
- . Dert değil.
Öyle iyi tanıyorum ki seni artık.
- . Beni mi?
- . Seni ve sen
gibileri. Hayatı hep ‘gibi’ yaşıyorsunuz siz, işinize geldiği gibi yani.
- . Haydaa,
nereden nereye geldin şimdi, ne alaka?
- . Böyleyim
ben, yapacak bir şey yok. Daha da ileri gitmeyeyim, burası iyi.
- . Neyse,
uzatmayalım.
- . Nasıl
istersen.
- . Bir dakika,
bu konuşma yaşanıyor mu gerçekten? Uyduruyor musun yoksa?
- . Sence?
- . Biraz değiştirerek
yazarsın galiba.
- . Senin
dışında kimse anlamayacak gerçek olup olmadığını.
- . Ben varsam
tabi!
- . Varsın. Sen
biliyorsun varolduğunu.
- . Varolma ihtimalimi yani.
- . Nasıl istiyorsan.
- . Aman neyse
ya!... Kahve içelim mi?
- . Güzel olur.
- . Süt?
- . Laktozsuz
süt var mı?
- . Of ya, amma
sorunlusun!
- . Süt sordum
diye mi?
- . Normal olsa
ne olur?
- . Sence bu
kapris mi, yoksa bir zorunluluk ya da bir ihtiyaç mı?
- . Ne farkeder?
- . Çok!
- . Olsun. Normal
değilsin!
- . Gibi.