4 Ocak 2015 Pazar

Kafanda Deli Sorular!


-        . Selim sana bir şey söylemem gerek.
-        . Ne oldu?
-        . Artık sana bir şeyler anlatırken çekinmeye başladım.
-        . Neden?
-        . Yazarsın diye korkuyorum.
-        . Nereden çıktı şimdi bu?
-        . Yazdıklarına bakıyorum, hep başından geçenleri ya da hayatına girenleri anlatmaya başladın.
-        . Öyle mi düşünüyorsun?
-        . E baksana, ya sen varsın, ya da etrafındakiler var son yazdıklarına. İsim bile veriyorsun bazen.
-        . Onların gerçek isimler olmayabileceğini söylememe gerek var mı?
-        . İsmi değiştirsen ne farkeder ki? O dönemde seni tanıyan ve yanında olan biri rahatlıkla anlayacak kim olduğunu. Nokta atışı detaylar da veriyorsun sonuçta.
-        . Onların gerçek olduğu ne malum?
-        . Hadiii, uyduruyor musun yani hepsini? E kusura bakma ama o zaman resmen kandırıyorsun bizi. Bu daha büyük bir sahtekarlık!
-        . Kandırmıyorum ki. Varlar onlar. Ama her hikayede tek bir kişiyi anlatmıyor olamaz mıyım?
-        . Nasıl yani?
-        . Değişik insanların değişik yanlarını biraraya getirerek yeni bir karakter oluşturuyorum belki...
-        . Peki onu oluşturanların her biri gerçekten var mı hayatında?
-        . Bazen varlar, hatta bazen çok yakınımdalar, bazen de sadece çok kısa bir an yollarımızın kesiştiği biri.
-        . Sen?
-        . Bazen.
-        . O kadar zor bir hayatın mı oldu gerçekten?
-        . Çok mu acıların çocuğu gibi görünüyor yazdıklarım?
-        . E yani...
-        . Hep mi?
-        . Yani.
-        . Bloga girip bi daha göz atsan? Ben çok eğlendiğimiz şeyler de hatırlıyorum.
-        . Dur bakayım bi daha.
-        . Bak gördün mü? Yorum yapmadan önce birazcık daha özen istiyorum sadece. Ahkam kesmek kolay, hakkını verdiğin sürece söyleyeceğin hiçbir şeye itirazım yok.
-        . Atarlısın yine!
-        . Önyargılısın bak. Yine. Bunu söylerken bile.
-        . Tamam, peki. Sonuçta sen misin, başkaları mı onlar?
-        . Ben, sen, bazen başkaları. Tanıdığımız, tanımadığımız, hiç tanıyamayacağımız...
-        . Mutlaka birilerini bulacağız yani?
-        . Pek de değil. Tamamen hayal ürünü karakterler de var tabi. Ya da mesela senin sadece bir tek mimiğinden veya söylediğin tek bir cümleden birisini oluşturmuş olabilirim.
-        . E o zaman çok şizofrenik bir durum değil mi bu? Hastasın sen bu durumda!
-        . Hiçbir zaman aksini iddia etmedim ki. Herşey mümkün!
-        . Bir arkadaşının yüzüne söyleyemediğini yazarak iletmeye çalıştığın da oluyordur kesin senin. Çok kezban bir tavır değil mi bu yahu, imalı laf sokmalar filan?
-        . Bazı şeyler çok çok eskide kaldı. Ben artık bir diyeceğim varsa açıkça belli ediyorum insanlara. Anlamak isteyen anlar, işine gelmeyen anlamak istemezse kendisi bilir. Hem ayrıca emin ol bu tezin dayanaksız çünkü esas yakınımdakiler çok uzaklar yazdıklarıma. Birçoğu okumuyor yazdıklarımı, hatta okuyup da bana sinir olanlar da var. Ya da çok yanılıyorumdur,  ben önyargılıyımdır bu defa, sinir olduğunu zannettiğim ama aslında sevenler de vardır. Bilmiyorum, kasmıyorum. Ben buyum. Belki esasında tam olduğum kişiyi yansıtıyorum, belki de tam da buraya yansıttığım gibi olmaya çabalıyorum. Ama her durumda benim olayım bu, içim bu, hissettiğim bu. Birilerinin görmek istediği adam olma dertlerim yok artık, kendi olmak istediğim kişiyim ben. Seven sever, sevmeyen sevmesin, çok umrumda değil. Uzatmayayım, yani sonuçta evet, bazen ortaya serpiştiriyorum bir şeyler, eğer biri kendisine çok uyduruyorsa buyursun alsın.
-        . Sen çok mu mükemmelsin?
-        . Sence?
-        . Sanki bir tek sen doğruymuşsun gibi yazıyorsun bazen.
-        . Mükemmel değilim tabi ki, buna cevap vermem bile abes şimdi. Ama ben de kendi doğrularıma göre yaşamaya ve yazmaya çalışıyorum. Ki, genelgeçer gerçeklere bakınca benimkiler oldukça doğrular aslında.
-        . Sana güvenmeye devam edebilecek miyiz yani, sadede gel? Sır tutabiliyor musun hala?
-        . Sır tutma konusunda ne kadar sağlam biri olduğumu anlaman için, bendeki sırların büyüklüğünü bilmen gerek. Ama elbette bunu asla bilemeyeceksin, sır sonuçta. Karar sana kalmış.
-        . Vaaay...
-        . Bak sana bununla ilgili iki yazı önereyim buradan. Biri Sır Tutabilir Misin başlıklı yazım. Bir de kitabımın giriş yazısı vardı, onun ilk paragrafında anlattığım Atilla Atalay ve Ergün Gündüz hikayesi de durumu açıklayacak. Mutlaka oku.
-        . Sonra bi ara bakarım...
-        . Hah! Ben de tam bunu söylüyorum işte. Eleştirdiğin birine verdiğin değer, önem, zaman tam da bu kadar. Kapatalım konuyu.
-        . Laf mı soktun sen şimdi bana?
-        . En başa mı dönelim?
-        . Neden?
-        . Bak şimdi sana tek cümleyle birçoğumuzun hayatına kafasına göre çomak sokan bir karakteri tanımlayayım. Sen beni istediğin gibi eleştirebilirsin, emin olmadan yorumlayabilir, hakkımda analiz yapabilirsin ama benim senin hakkında bir durum tespiti yapmama bile izin yok. Nasıl? Sonra da ben gıcık oluyorum öyle mi?
-        . Gıcıksın!
-        . Değilim aslında. Bir de buradan baksan keşke. Tanısan seversin beni.
-        . Salak.
-        . Gülümsedin, gördüm. Boşa o kadar karizma yapmaya uğraşma bana, gerek yok. Hem emin ol, doğalken çok daha güzelsin.
-        . Yazıyor musun sen bana?
-        . Bir de bu var tabi. Buna da hakkım yok zaten di mi? Neyse, korkmana gerek yok. Sevebilme yeteneğimi kaybedeli biraz zaman oldu, zararsızım bu aralar.
-        . Vaaay, edebiyat yapıyorsun!
-        . İşine gelseydi farklı yorumlar, farklı cevaplardın bunu, biliyorum. Sen de biliyorsun. Seni sevmemden korkuyorsun.
-        . !...
-        . Dert değil. Öyle iyi tanıyorum ki seni artık.
-        . Beni mi?
-        . Seni ve sen gibileri. Hayatı hep ‘gibi’ yaşıyorsunuz siz, işinize geldiği gibi yani.
-        . Haydaa, nereden nereye geldin şimdi, ne alaka?
-        . Böyleyim ben, yapacak bir şey yok. Daha da ileri gitmeyeyim, burası iyi.
-        . Neyse, uzatmayalım.
-        . Nasıl istersen.
-        . Bir dakika, bu konuşma yaşanıyor mu gerçekten? Uyduruyor musun yoksa?
-        . Sence?
-        . Biraz değiştirerek yazarsın galiba.
-        . Senin dışında kimse anlamayacak gerçek olup olmadığını.
-        . Ben varsam tabi!
-        . Varsın. Sen biliyorsun varolduğunu.
-        . Varolma ihtimalimi yani.
-        . Nasıl istiyorsan.
-        . Aman neyse ya!... Kahve içelim mi?
-        . Güzel olur.
-        . Süt?
-        . Laktozsuz süt var mı?
-        . Of ya, amma sorunlusun!
-        . Süt sordum diye mi?
-        . Normal olsa ne olur?
-        . Sence bu kapris mi, yoksa bir zorunluluk ya da bir ihtiyaç mı?
-        . Ne farkeder?
-        . Çok!
-        . Olsun. Normal değilsin!
-        . Gibi.