Hatırlar
mısınız; uzun yıllar önce posta kutularına bırakılan, “Bu mektubu fotokopiyle
çoğaltıp sen de 10 kişiye göndermezsen şunlar şunlar olacak, başına da şöyle
olaylar gelecek” şeklinde absürd finalleri olan ve günümüz spam e-posta’larının ataları sayılacak mektuplar vardı. İşte ben şimdi anlatacağım saadet zincirine
benzeyen akımları da o mektup furyasıyla bir tutuyorum ve o yüzden genelde hep
kayıtsız kalırım. Ancak bu tür davetler hayır diyemeyeceğim birilerinden
gelince seçeneklerim tükeniyor.
Geçtiğimiz
hafta, her daim sürprizlerle dolu arkadaşım Mine, Facebook’ta benimle birlikte
3 kişiyi etiketleyerek bize bir görev verdi. Buna göre, 3 gün boyunca her gün
şükretmemize sebep olan üçer şeyi yazacak ve sonunda biz de 3 kişiyi görevlendirecektik.
(Esasında bu iş doğrudan Mine’den çıkmış bile olabilir, şaşırmam!)
(Ekleme: Facebook'ta kendimce "görevlendirdiğim" ve yıllardır tüm yazdıklarını hayranlıkla takip ettiğim şahane arkadaşım Dilara da orada paylaştıklarını bloguna taşıdı. Mutlaka okumanızı öneririm.
Bir ekleme daha: İşte beklediğim buydu! Her yaptığından ve yazdığından ilham aldığım İmge'nin şükürleri de blogunda, kaçırmayın!)
(Ekleme: Facebook'ta kendimce "görevlendirdiğim" ve yıllardır tüm yazdıklarını hayranlıkla takip ettiğim şahane arkadaşım Dilara da orada paylaştıklarını bloguna taşıdı. Mutlaka okumanızı öneririm.
Bir ekleme daha: İşte beklediğim buydu! Her yaptığından ve yazdığından ilham aldığım İmge'nin şükürleri de blogunda, kaçırmayın!)
Başlangıçta
pek hevesli olmadığım bu görev, içine girdikçe ilginç bir yüzleşmeye dönüştü.
Yazdıkça, etrafımdan birçok arkadaşım da benimle birlikte bu sürecin içine
girip beni teşvik ettiler. Ben de esasında sadece Facebook sayfamda paylaştığım
bu 9 maddeyi buraya da taşımak istedim.
Ne de olsa
hepimizin hayatları birbirine fena halde benziyor çoğu zaman.
İlk gün ilk
paragrafta belirttiğim gerekçem şuydu:
Bunları
yazmanın ve herkesle paylaşmanın, bazı şeyleri daha net farketmemi
sağlayacağını biliyorum. Ayrıca sonuna kadar inandığım bazı gerçekler der ki; bir
kişi değişirse, herkes değişir. Dahası bir kişi hayatında biraz daha mutlu
olursa bu herkesi etkiler, çünkü mutluluk bulaşıcıdır.
İşte “Ne mutlu ki” listem..
İşte “Ne mutlu ki” listem..
1. İlginçtir, Mine'nin beni etiketlemesiyle birlikte aklıma ilk gelen şey, seyahat edebilme özgürlüğüm oldu. Bu aralar yine karıncalanıyor olmamın etkisidir belki de, bilemem. Ama ne mutlu ki dünyanın değişik yerlerini görmek için planlar yapabiliyor ve bu planları çekinmeden uygulayabiliyorum. Siz aklınızdan geçirmeden ben söyleyeyim, öyle deli manyak para kazanan biri değilim ama yine de yapabiliyorum. Siz de yapabilirsiniz. Şükürler olsun!
2. Ne mutlu ki, hayatımda radyo yayıncılığı yapabilmek gibi bir fırsatım olmuş. Ne mutlu ki hayatımı bu merkezde kurmak için bir şans yakalamışım ve ne mutlu ki vazgeçmemişim, pes etmemişim, sonuna kadar zorlamışım. Yine olsun, yine aynı adımları atar, aynı fedakarlıkları yaparım. Hayat yolumda aldığım her kararın ve edindiğim neredeyse her kazanımın altında bu süreçte öğrendiklerim yatıyor. Şükürler olsun!
3. Birkaç sene önce İstanbul'da yaşarken ve çalışırken, ani bir aydınlanmayla(!) daha basit ve kendimi merkeze koyabileceğim bir hayat yaşama isteğim ortaya çıkınca, o saçma insanların çarkının içinde daha fazla kalmak istemediğime karar verdim. Henüz hiçbir işaret yokken, hayalimde freelance bir hayat, bir yabancı şirket, hem radyo hem de internet birikimimi kullanabileceğim bir iş edinebilmek vardı. Şu anda bir Amerikan şirketinde freelance olarak radyo ve internet sektörünü kesiştiren bir iş yapıyorum. Bunun için şükretmekten asla vazgeçmeyeceğim! Bir gün bu işten ayrılmak durumunda kalsam bile bu süreci yaşayabildiğim ve emeklerimin karşılığını alabildiğim için hep şükredeceğim.
4. Bakmayın
öyle bilmemkaç yıl yayıncılık yaptığıma, esasında çok içine kapanık büyüdüm
ben. Hala da öyleyim. Bu yüzden, yazmak benim için hep bir terapi olmuştur.
Kendimi bildim bileli durmaksızın yazarım, yazdıklarımın da pek azını ortaya
çıkartırım. Şanslıyım ki, onların bir kısmı yayınlandı. Bir yazar olduğumu asla
iddia etmedim ama sadece içimdeki bazı şeylerin benden çıkmasına ihtiyacım
vardı. Oldu. İyi de oldu. Kendimce dünyaya bir iz bıraktım. (Kitabın baskısı
tükendiği ve yayınevi kapandığı için rahatlıkla paylaşabiliyorum bunları!) Ne
mutlu ki, kütüphanemdeki kitapların arasında kendi adımın yazılı olduğu bir
kitabım da var. Hayalimin gerçekleşmesine minnettarım.
5. Dini yaklaşımıyla öne çıkan bir okulda da okudum, üniversiteye başladığım ilk dönemlerde her gece delirmişçesine sabahlara kadar içtiğimiz günler de oldu. Birçok şeyi uçların hemen dibinde yaşadım ama ne mutlu ki o sınırları aşmadan durabildim. Bu sayede, hayatın içinde iyi bir denge tutturabildiğime inanıyorum. Herkese (beni kullanmaya kalkışmadıkça) hoşgörülüyüm, herkesi elimden geldiğince anlamaya gayret ediyorum. En güzeli de, kendi doğrularımı kendim seçebiliyorum. O süreçlerde bazı sıkıntılar çekmiş olsam da, beni daha da güçlendiren ve dengemi bulmamı sağlayan tüm yaşanmışlıklarım için hep şükrediyorum. Malum, ne de olsa kışın sonu bahardır :)
6. Klişeyi yaşadım. Özellikle son yılın önemli bir bölümünü, bir aile durumundan dolayı çok zaman hastanelerde geçirdim. Hadi adını net koyalım, onkolojide gece refakatçisi kaldığım çok geceler oldu, insana buz gibi tokat hissi yaşatır! Kendi ufak tefek marazlarıma göz kırpmayı öğrendim. Arada bazı sıkıntılar olsa da, her gün ortalama bir tempoda spor yapacak kadar kaslarım, 'hobaa, kebaba gidelim' coşkusuna girdiğimde iyi pişmiş kaburgayı kemirebilecek kadar güçlü dişlerim var hala. En kıymetlisi sağlık. Laf olsun diye değil, gerçekten. Şükürler olsun!
7. Sahip olduğum değil, olmadığım bir şeyde sıra. Kin duygum yok, hiç olmadı. Şükürler olsun! Asla kinle beslenen biri olmadım. Çok icabettiyse sildim ve yoluma devam ettim ama birilerine nefret duymanın hayatımı yönetmesine asla izin vermedim. Açık söyleyeyim, aşkla ilgili yaşanan her şeyi anlayabiliyorum. Sevmeler kadar gitmeler, terketmeler, aldatmalar da bu kavramın kendi doğasının içinde refleks olarak varmış, bunun için insanlara kızmanın bir anlamı yok. Dost kazıklarından dolayı kindarlaşabilirdim, orada da silip devam etmeyi tercih ettim. Kinsizlik huzurdur ve ne mutlu ki bende var.
8. Sevdim ve sevildim, ne mutlu ki bu duyguları tattım. Aşık olup, sonunda acı çektiğim zamanlar kadar, çektirdiğim de oldu muhtemelen. Olmasa daha iyi olurdu ama yapacak bir şey yok. Bu maddeyi uzatmak anlamsız, şükürler olsun ki sevgisiz mahluklarla dolu dünyada kapısı aşka açık insanlarla karşılaşabildim.
9. Ve işte geldik son maddeye. Madem dürüst ve açık oldum, öyle tamamlayayım. Ailesiyle oldukça mesafeli biriyim ben maalesef. Kendimce haklı gerekçelerim var. Marifet diye söylemiyorum, öyle "kendime güzelleme" gibi görünmesin lütfen. Aksine, esasında annem, babam, abim gerçekten şahane insanlardır ve tabii ki yerlerini kimse dolduramaz. Ama çeşitli sebeplerle, bir yerden sonra olmayınca olmuyor işte. Fakat ne mutlu ki, ihtiyaç duyduğum anlarda gerçek bir aile samimiyetiyle yanımda olup varlıklarını hissettiren harika dostlarım oldu benim. Genelde her çözümü sonuna kadar kendi içinde arama çabasında olan biriyimdir ama onların varlıklarını bilmek bile iyi geliyor. Şükürler olsun ki varlar!
5. Dini yaklaşımıyla öne çıkan bir okulda da okudum, üniversiteye başladığım ilk dönemlerde her gece delirmişçesine sabahlara kadar içtiğimiz günler de oldu. Birçok şeyi uçların hemen dibinde yaşadım ama ne mutlu ki o sınırları aşmadan durabildim. Bu sayede, hayatın içinde iyi bir denge tutturabildiğime inanıyorum. Herkese (beni kullanmaya kalkışmadıkça) hoşgörülüyüm, herkesi elimden geldiğince anlamaya gayret ediyorum. En güzeli de, kendi doğrularımı kendim seçebiliyorum. O süreçlerde bazı sıkıntılar çekmiş olsam da, beni daha da güçlendiren ve dengemi bulmamı sağlayan tüm yaşanmışlıklarım için hep şükrediyorum. Malum, ne de olsa kışın sonu bahardır :)
6. Klişeyi yaşadım. Özellikle son yılın önemli bir bölümünü, bir aile durumundan dolayı çok zaman hastanelerde geçirdim. Hadi adını net koyalım, onkolojide gece refakatçisi kaldığım çok geceler oldu, insana buz gibi tokat hissi yaşatır! Kendi ufak tefek marazlarıma göz kırpmayı öğrendim. Arada bazı sıkıntılar olsa da, her gün ortalama bir tempoda spor yapacak kadar kaslarım, 'hobaa, kebaba gidelim' coşkusuna girdiğimde iyi pişmiş kaburgayı kemirebilecek kadar güçlü dişlerim var hala. En kıymetlisi sağlık. Laf olsun diye değil, gerçekten. Şükürler olsun!
7. Sahip olduğum değil, olmadığım bir şeyde sıra. Kin duygum yok, hiç olmadı. Şükürler olsun! Asla kinle beslenen biri olmadım. Çok icabettiyse sildim ve yoluma devam ettim ama birilerine nefret duymanın hayatımı yönetmesine asla izin vermedim. Açık söyleyeyim, aşkla ilgili yaşanan her şeyi anlayabiliyorum. Sevmeler kadar gitmeler, terketmeler, aldatmalar da bu kavramın kendi doğasının içinde refleks olarak varmış, bunun için insanlara kızmanın bir anlamı yok. Dost kazıklarından dolayı kindarlaşabilirdim, orada da silip devam etmeyi tercih ettim. Kinsizlik huzurdur ve ne mutlu ki bende var.
8. Sevdim ve sevildim, ne mutlu ki bu duyguları tattım. Aşık olup, sonunda acı çektiğim zamanlar kadar, çektirdiğim de oldu muhtemelen. Olmasa daha iyi olurdu ama yapacak bir şey yok. Bu maddeyi uzatmak anlamsız, şükürler olsun ki sevgisiz mahluklarla dolu dünyada kapısı aşka açık insanlarla karşılaşabildim.
9. Ve işte geldik son maddeye. Madem dürüst ve açık oldum, öyle tamamlayayım. Ailesiyle oldukça mesafeli biriyim ben maalesef. Kendimce haklı gerekçelerim var. Marifet diye söylemiyorum, öyle "kendime güzelleme" gibi görünmesin lütfen. Aksine, esasında annem, babam, abim gerçekten şahane insanlardır ve tabii ki yerlerini kimse dolduramaz. Ama çeşitli sebeplerle, bir yerden sonra olmayınca olmuyor işte. Fakat ne mutlu ki, ihtiyaç duyduğum anlarda gerçek bir aile samimiyetiyle yanımda olup varlıklarını hissettiren harika dostlarım oldu benim. Genelde her çözümü sonuna kadar kendi içinde arama çabasında olan biriyimdir ama onların varlıklarını bilmek bile iyi geliyor. Şükürler olsun ki varlar!
Her zaman
hayatın bir dengesi olduğuna inanıyorum. İyiler kadar kötüler, kötüler kadar
iyiler var. Esasında, ben o kötü kelimesi yerine öğretici tanımlamasını tercih
ederim. Bazen gereğinden fazla kavga ediyoruz hayatın akışıyla. Gerek yok. Siz
buna kader, evren, ne derseniz deyin, benim için her şey çok net:
Yaşadığın
hiçbir şey sebepsiz değil.
Sakin ol ve bekle.
Su yolunu bir şekilde buluyor...