Amerika’ya ilk seyahatim Radyo Mydonose’daki ilk dönemimizde bir eğitim için Boston’a gidişimizdi. O zaman elimizde bir program, havaalanında karşılamalar, her gün otelimizden alınmamız gibi belirli bir akış olduğu için her şey çok basitti. Tam 15 yıl sonra (evet, gerçekten ikinci seyahatim ilkinden tamı tamına 15 yıl sonra aynı güne rastladı!), yakın zamanda üç kez çeşitli sebeplerle Amerika seyahati gerçekleştirdim. İş için gittiğim de oldu, gezmek için gittiğim de. Yalnız da gittim, üç kişilik bir arkadaş grubumuz da vardı. Bu süreçte tahmin edebileceğiniz gibi bazen ön hazırlık yaparken, bazen de bizzat yaşarken karşılaştığım birçok konuda iyi ya da kötü tecrübeler edindim.
Bu yazıda
bunu birkaç kez söyleyeceğim; bu tür seyahatleri planlarken en önemli olanın
herşeyden önce kendini iyi tanımak olduğunu iddia ediyorum hep. Yani sözgelimi,
sen tarihi eserler ve müzelere meraklı olabilirsin, bir başkası gece hayatının
ve eğlencenin peşindedir. Kimi güzel paketler yaparak zamanını çok dikkatli ve
dolu dolu harcamayı tercih eder, kimisi tur insanıdır, kendini rehberin eline
bırakır. Ben tam bir ‘o şehirde yaşayanlar nasıl yaşarsa’ modeliyim. Yani şehri
baştan aşağıya yürüyerek ya da toplu taşıma araçlarıyla dolaşan, elinde dergisi
gazetesiyle parklarda ve kafelerde saatler geçiren, oraya daha önce kısa süreli
gidenlerden çok, orada yaşayanlardan tavsiyeler almayı sevenlerdenim. E ama bu
çok farklıyım demek değil elbette, Ankara’da yaşıyorsak Anıtkabir’i görmemezlik
etmedik değil mi? Tabi ki bazı temel yerleri görmeden gelmiyorum ama ben
şehirde yaşamayı ve yaşayarak keşfetmeyi seviyorum.
İşte tam da
bu sebeple buraya sıralayacağım notlar esas olarak ‘gezilmesi görülmesi gereken
yerler’ değil, o süreçte karşılaşabileceğiniz ayrıntılarla ilgili size yol
gösterebilir. Ya da örneğin, size vizeyi kolay almakla ilgili bilgiler
sıralamayacağım ama benim gibi ‘normal düzende düşünürseniz’ sizi sıkıntıya
sokabilecek bir ayrıntıdan bahsedeceğim. Her nasıl bir seyahat olursa olsun,
bazı bilgilerin işinize çok yarayacağından eminim. Bunların yanında ek olarak
Amerika seyahatiyle ilgili daha çok ve ayrıntılı bilgi isterseniz sizi şahane
arkadaşlarım Dilara ve İmge’nin bloglarına yönlendirmek isterim, nefis yazılar
ve harika fotoğraflar bulacaksınız.
1. Vize sürecinde çok detaylı düşünmeyin, basit olun.
Amerika’nın
normal işleyen yaşam formunda olduğu gibi vize işlemlerinde de her şey ‘çocuğa
anlatır gibi anlat’ formatında kurgulanır. Formda size daha önce terörist
eylemlere katılıp katılmadığınız da sorulur örneğin. Şaşırmayın, sakince ‘Hayır’ı
işaretleyerek devam edin.
Form
işlemleri bitip görüşme için randevu almak istediğinizde size görüşmeyi hangi
dilde yapmak istediğiniz soruluyor. 11 Eylül’den sonra işlerin zorlaşmış olacağı
tahminiyle orada anlayamayacağım bir aksanla ya da kelimeyle karşılaşmamak ve
tedirgin görünmemek için Türkçe yapmayı tercih ettim. Ve bingo! Karşıma
sonradan Türkçe öğrenmiş bir Amerikan memur çıktı. Birbirimizi tam da doğru
anlayamadığımız birkaç dakikalık Türkçe konuşma denemesinden sonra İngilizce
devam etmeye başladık. Böyle bir sürprizle karşılabilirsiniz, hazırlıklı olun
ve en basit düşünce yapısına dönün.
(Güncelleme: Özellikle son yıllardaki terör olayları ve Trump'ın yönetime gelmesi sonrasında Amerika seyahatleri daha sıkı kontrollerle gerçekleşiyor. Ancak yine de formu dikkatli okuyup evrakları doğru hazırladığınızda bir problemle karşılaşmayacaksınız. Yeter ki tutarlı olun.)
(Güncelleme: Özellikle son yıllardaki terör olayları ve Trump'ın yönetime gelmesi sonrasında Amerika seyahatleri daha sıkı kontrollerle gerçekleşiyor. Ancak yine de formu dikkatli okuyup evrakları doğru hazırladığınızda bir problemle karşılaşmayacaksınız. Yeter ki tutarlı olun.)
2. Esas
vizeyi Amerika sınırında alacaksınız, unutmayın.
Amerika
vizesi genelde oldukça kolay alınır. Formu doğru doldurduysanız ve ilgili
evrakları tamamladıysanız, almamak gibi bir ihtimal neredeyse yoktur. Ancak
esas mevzu Amerika’ya giriş anındaki pasaport kontrolünde yaşanır. Geldiği
uçakla geri gönderilen insanlar hikayesi efsane değildir, gerçekten yaşanır bu
tür durumlar. Herşeyden önce, çoğunlukla oldukça uzun ve yavaş ilerleyen bir
sırada bekleyeceksiniz. Bu yüzden eğer devamında başka bir uçuşunuz varsa
mutlaka araya en az 2 saatlik (benim gibi sağlamcıysanız, terminal
geçişlerindeki olası zaman kaybını da hesaplayarak 3 saat) bir süre
koymalısınız. Kontrolde rahatlığınızı koruyun, tedirgin görünmeyin ama mutlaka
tutarlı olun. Genelde istenmez ama her ihtimale karşı kalacağınız yerler, dönüş
biletiniz, iş için geldiyseniz ilgili evraklarınız hazır bir dosyada bulunsun.
Giriş kontrolü çoğunlukla ‘bir terslik aramak’ üzerine kuruludur ve bir konuda
tutarsızlık hissederlerse o konunun üzerine giderler. Ama her şey net olduğunda rahatlıkla giriş
yapabilirsiniz.
(Güncelleme: Lütfen sınır giriş kontrollerinde gereksiz ego yapmayın, tersleşmeyin, gerginliğe sebep olmayın. Hele de 2017 dünyasında!)
(Güncelleme: Lütfen sınır giriş kontrollerinde gereksiz ego yapmayın, tersleşmeyin, gerginliğe sebep olmayın. Hele de 2017 dünyasında!)
Havaalanlarında
çok rahat olacaksınız. Açık olmak gerekirse mimari anlamda bizim artık son
derece başarılı terminallerimiz var, bu yüzden size çok etkileneceğiniz
ayrıntılardan bahsetmemin anlamı yok şimdi. Ama sonuçta Amerikan havasını her
yerde alacaksınız, sözgelimi Las Vegas havaalanında casino var! Ama yine de
Amerika’nın 11 Eylül’den bu yana uçuşlarla ilgili paranoyaya yakın bir güvenlik
yaklaşımı olduğunu unutmayın ve göze batacak gereksiz davranışlar sergilemekten
kaçının. Unutmayın ki, masum olduğunuzun kanıtlanması da zaman alan bir
prosedürdür.
Yeri gelmişken
bir güvenlik hatırlatması; yurtdışında pasaport kaybetmek yaşayabileceğiniz en
stresli durumlardan biridir. Bu yüzden pasaportu otelinizdeki kilitli kasada
bırakın ve yanınızda pasaportun gerekli sayfalarının fotokopisini taşıyın. Ben
cep telefonuma fotoğraflarını çekmeyi tercih ediyorum, bu da bir seçenek.
3. Uçak
bileti alırken araştırmacı ve sabırlı olun.
Her şeyden
önce şunu belirtmeliyim ki, ‘ne kadar önce alırsan o kadar ucuz uçak bileti’
dönemi artık birçok havayolu için geride kaldı. Evet, elbette son günlere göre
daha uygun biletler bulabilirsiniz ama artık önemli olan erken almak değil,
kampanyaları ve promosyon dönemlerini dikkatli takip etmek. Ankara New York
gidiş dönüş biletimi THY’den 1100 TL’den daha da ucuza aldığım bir tarihi an
yaşadım. Hatta bir kez Pegasus’la İstanbul Londra gidiş dönüş biletini 110
TL’ye (evet, yazım hatası yok.) almışlığım var. Hatta internette en uygun
biletin ne zaman alınabileceği yönünde bazı blog yazıları bile mevcut.
Ben Amerika
uçuşları için hep THY’yi tercih ettim. Arkadaşlarımın arasında yoğun olarak
Lufthansa ile uçanlar da var. (Lufthansa Amerika’ya çoğunlukla Münih aktarmalı
uçuyor.) New York ve Washington için oldukça uygun fiyatlar bulmuştum. O dönemlerde yurt
içi ve yurt dışı çok sayıda uçuş yapmamın yanında Miles and Smiles kredi kartımla
bol mil toplayabildiğim için, Los Angeles uçuşumu millerimle
business olarak ve vergileri de mille ödeyerek gerçekleştirdim. (Miles and Smiles kredi kartının artık hiç de avantajlı olmadığını düşünüyorum, bu ayrı ve uzun bir konu.) Açıkçası bizler
gibi ortalama ekonomik seviyede insanların okyanus aşırı uçuşlarda ücret
ödeyerek business uçmasının çok mümkün olmadığını düşünüyorum zira biletler en
uygun zamanlarda bile 10 bin liranın da çok üzerine çıkıyor. (Şahsi gözlemim
çoğunlukla şirket karşıladığında, gider olarak gösterildiğinde, millerini
kullanabildiğinde ya da nereye harcayacağını bilemediğin kadar çok paran
olduğunda business uçuluyor.) Ha ama her nasıl olabilecekse,
açıkçası her insanın hayatında bir kez deneyimlemesi gerektiğini düşünüyorum.
(Güncelleme: THY mil programı maalesef artık işe yaramaz bir hale dönüştü. Millerinizi Shop&Miles sitesinde ürün almak için kullanmanızı öneririm. Amerika uçuşları için hala en uygun fırsatlar Lufthansa'dan karşımıza çıkıyor. Ancak bu süre içinde Qatar Airways gibi bazı firmalar da Türkiye çıkışlı dikkat çekici kampanyalar gerçekleştirmeye başladı, özellikle de Ankara'dan uçmak zorunda kalıyorsanız. Göz atmanızda fayda var.)
(Güncelleme: THY mil programı maalesef artık işe yaramaz bir hale dönüştü. Millerinizi Shop&Miles sitesinde ürün almak için kullanmanızı öneririm. Amerika uçuşları için hala en uygun fırsatlar Lufthansa'dan karşımıza çıkıyor. Ancak bu süre içinde Qatar Airways gibi bazı firmalar da Türkiye çıkışlı dikkat çekici kampanyalar gerçekleştirmeye başladı, özellikle de Ankara'dan uçmak zorunda kalıyorsanız. Göz atmanızda fayda var.)
THY business
class ile Los Angeles uçuşu gerçekten müthiş bir deneyimdi. 1.85 boyumla boylu
boyunca uzanabildiğim yatak olan koltuklardan, yemek servisindeki özel
dokunuşlara kadar her şey tam anlamıyla şahane. (Yemekte standart lezzetlerin
yanında içli köfte, mantı ve hamsili pilav, devamında yaseminli çin çayı gibi
seçenekler bile vardı.)
Merakımı
gideren bir durumu da belirtmeden geçemeyeceğim, evet THY kabin personelinin
davranış tarzları ve ‘kalite’si maalesef her geçen gün kötüleşiyor ama anladım ki
eski görkemli hizmet anlayışı tamamen ‘business’a kaydırılmış. Bir de,
zamanında hayranlıkla okuduğumuz Skylife dergisinin gittikçe kötü muhafazakar
bir içeriğe bürünmesi büyük hayal kırıklığı. Muhafazakarlaşmasının iyiliği ya da kötülüğü ayrıca tartışılabilir
ama onu da çok kötü bir içerikle yapıyorlar artık. Eskiden gerçekten büyük
keyifle okuduğumuz özel bir derginin bu hale gelişini izlemek üzücü.
Bir ek not;
örneğin THY’nin Washington’dan ve New York’tan bazı dönüş uçuşları oldukça geç
bir saatte gerçekleştiriliyor ve o saatte havaalanında açık mekan bulmak zorlaşıyor, tedbirli olmanız gerekebilir.
Amerika içi
uçuşlar için mecbur kalmadıkça United, American Airlines gibi şirketlerin
yakınından bile geçmeyin. Size iki net önerim var: Jetblue ve Virgin America.
Her ikisini de birden fazla kez kullandım ve çok memnun kaldım. Burada klasik
sistem işliyor, biletinizi erken alırsanız gerçekten çok çok uygun fiyatlarla
karşılaşabiliyorsunuz. Bir küçük not; Jetblue kabin dışında ilk bavuldan
sonrakiler için, Virgin America ise kabin dışında her bavul için ücret alıyor.
Ama yine de makuller ve seçtiğinize memnun kalıyorsunuz. (Virgin America’da
Richard Branson etkisi açıkça farkediliyor. Uçak içi kırmızı ağırlıklı
ışıklandırmadan, kabin görevlilerinin rahatlığı ve esprili hallerine kadar her
yerde Richard izi var.)
Bir not; Jetblue'dan bilet satın alırken Türkiye adresi girdiğinizde işlem tamamlanamıyor. Kalacağınız otelin adresini yazarak bu sorunu çözebilirsiniz.
4. Unutmayın, konaklama yeri ararken bol araştıran kazanır.
Açık olalım, bu tür seyahatlerde en büyük masraf kalemi konaklama. Bir defa baştan kabullenmek gerek, tek kişi olmak en büyük kabus çünkü Amerikan sisteminde odayı alıyorsun. Genelde odalarda fiyat değişmese de yatak seçeneğini önceden belirtmek gerekiyor. Odayı alırken dikkat etmeniz gereken Single bed (tek kişilik yatak), Double bed (iki kişilik büyük yatak) ya da Twin bed (iki adet yatak) seçimini doğru yapmak. Bundan sonra iki yatakta dört kişi kalmakla, iki yatakta tek kişi kalmak (!) arasında bir fark yok. Farkı, kişi sayısı arttığında değil, odaya ek bir yatak istediğinizde ödüyorsunuz. Birçok yerde ek yatak istediğinizde karşınıza rollaway diye bir kavram çıkacak. Bildiğiniz okul yatakhanesinin altı sunta bile olmayan yaylı ve rahatsız yatağını getirip odanın ortasına koyacaklar. Mecbur kalırsanız elbette kullanın ama neyle karşılaşacağınızı bilmenizde fayda var. Onun yerine biraz daha fazla para vermeyi göze alıp suit odaya geçmek bile mantıklı olabilir. Zaten çoğunlukla size o seçenekleri de sunuyorlar.
Başta
booking.com olmak üzere internette çok sayıda otel rezervasyon sitesi mevcut. Kimi oteller, bu sitelerin bazılarında diğerlerine göre daha ucuz olabiliyor ama
bu konuda ‘şurası hep en uygun’ diyebileceğimiz bir standart yok. Ben
geçtiğimiz yıl sık seyahat eden arkadaşım Selen sayesinde Hotwire ile tanıştım.
Hotwire, oteller hakkında genel bilgileri veren, konumunu da haritada belirli
bir çevre içinde tanımlayan ancak otelin adını satın alma tamamlandıktan sonra
açıklayan bir sistem. Başta biraz tedirgin edici gelebilir ama esasında biraz
dikkatli davranılınca ortaya muhteşem sonuçlar çıkıyor zira Hotwire 250 USD’lik
otelleri size 100 USD’ye kadar indirimli sunabiliyor. Örneğin, Hotwire size
Times Square’de 5 yıldızlı bir otel dediğinde zaten onun kötü bir otel
olmayacağını biliyor, bazı spesifik özelliklerine bakarak ve Tripadvisor
karşılaştırması yaparak hangisi olduğunu bile anlayabiliyorsunuz. Bu
seyahatlerde New York, San Francisco, Las Vegas, Los Angeles, San Diego ve Washington
için Hotwire kullandım. Oteller Hilton, Hyatt, Crowne, Vdara gibi son derece
bilindik ve kalitesi kanıtlanmış otellerdi ve her biri için gerçekten yüzlerce dolar indirim yakaladım.
Benzer türde çok site var ama ben Hotwire’ı Amerika için tek geçiyorum.
Avrupa’da da iyi fırsatlar yakalansa da şimdilik Amerika kadar iddialı olmadığını da not düşmekte fayda var.
Otellere
bakarken dikkat etmeniz gerek önemli bir ayrıntı var; Amerika’da önceden
alsanız dahi otel fiyatlarına konaklama esnasında şehre göre değişen hizmet
ücreti ya da şehir vergisi (bazen her ikisi birden) ekleniyor. Çoğunlukla wifi
hizmetinin bile bedava olmadığı ve bu ücrete dahil edildiği bu ek masraflar
günlük 20-30 USD’ye bile ulaşabiliyor, aklınızda bulunsun.
Bir de
Airbnb seçeneği mevcut. Sistemde insanlar evlerinin tümünü ya da bir odasını,
kendileri evde olarak ya da tamamı size ait olacak şekilde seçeneklerle
kiralıyorlar. Airbnb her iki taraf için de güvenliği sağlayan bir aracı
konumunda. Ben başkalarının yanında kalma konusunda biraz rahatsız bir adamım
açıkçası, o yüzden pek bana hitap etmiyor. Ama uzun süredir dünyanın her
köşesinde bu sistemi kullanan ve son derece memnun arkadaşlarım var. Bir avantajı
da, yanında kaldığınız ev sahibiyle tanışarak arkadaşlık kurabilmeniz ve onun
da tavsiyelerinden faydalanabilmeniz. Bir de, eğer kalabalık bir ekipseniz,
özellikle New York’ta kalınabilecek muhteşem evler bulunabiliyor ve otelden hem
daha hesaplı, hem de daha keyifli bir seçenek yakalayabiliyorsunuz.
Ayrıca bir
küçük hatırlatma; otellerin girişlerinde konuşlandırılan ve birbirinin
kopyası gibi görünen küçük broşürlere göz atıp, zaten planınızdakilerle ilgili
olanları incelemenizde fayda var, bazen ilginç indirim ve paket kuponlarıyla
karşılaşabiliyorsunuz. Ve, otel ‘concierge’leriyle mutlaka iletişim kurun,
bilmediğiniz konuları danışın.
(Güncelleme: Geçen süre içinde Airbnb'yi daha sık kullanmaya başladım. İnsan alışıyor ve faydalarını keşfediyor. :) Öneririm. Hotwire ise hala kullanılabilir ama o mucizevi indirimler makul sürprizlere dönüştü.)
(Güncelleme: Geçen süre içinde Airbnb'yi daha sık kullanmaya başladım. İnsan alışıyor ve faydalarını keşfediyor. :) Öneririm. Hotwire ise hala kullanılabilir ama o mucizevi indirimler makul sürprizlere dönüştü.)
5. Araç
kiralamak belki de sizin için en doğru seçim.
Konuya
doğrudan giriyorum: bookingcar.com! Çok defa kullandım ve üzerine tanımıyorum. Bookingcar, birçok firmayı birarada sunan bir ortak platform. Araç modelleri ve ücret
seçenekleri karşınıza sıralanıyor ve seçim yapıyorsunuz. Burada tüm yazılanları
dikkatli okumak çok önemli. Örneğin bir firma GPS’i günlük 25 USD gibi bir
rakama ek hizmet olarak sunarken bir diğeri dahil edebiliyor.
Birçok yerde
farklı yorumlar olmasına rağmen araç kiralama şirketlerinde ehliyet kriteri
Latin alfabesiyle yazılmış olması, yani Türkiye Cumhuriyeti ehliyetiyle hiçbir
sorun yaşamadan araç kiralayabilirsiniz. Hemen hepsi size benzin için iki
seçenek sunuyor, benzini tam dolu alıp dolu bırakabilir, ya da dolu alıp peşin
ödeme yapabilir ve dilediğiniz gibi bırakabilirsiniz. Yolunuz uzunsa önceden
ödeyerek dolu depo alın, nasıl olsa harcayacaksınız. Ve evet, Amerika'da benzin bize göre oldukça ucuz ama sonuçta bedava değil, işin suyunu çıkartmayın!
Birçok firma
size olası kaza anında tam teşekküllü hizmet gibi ekstra sigorta paketleri
sunar. Ben hiç tercih etmedim ve hep standart paketleri aldım ancak bu bir
risktir tabi, bu tür hizmetlerin değeri ihtiyaç duyulduğunda tam olarak
anlaşılır.
Birkaç küçük
not ekleyeyim. Araç teslimatı için biraz geniş zaman bırakın. Unutmayın ki
yollarını bilmediğiniz bir yerdesiniz ve yanlış bir yola girerek zaman
kaybedebilirsiniz. Örneğin ben San Francisco’da araç teslim ederken sapağı
kaçırıp birkaç fazla tur atarak zaman kaybetmiştim. (Altımdaki arabadan dolayı
bunu hiç dert etmediğimi, hatta işime de geldini söylemeliyim, o ayrı!)
Arabaya
benzin doldururken ilk seferde biraz acemilik yaşayabilirsiniz. Kafanıza takmayın,
kendinizi ezik hissetmeyin! İnsan ikinci seferde hayatı hep orada geçmiş gibi
rahatlıyor. Çoğunlukla pompadaki kart okuyucu Amerika posta kodunu (zip) da sorduğu
için, Türkiye kredi kartını kullanamayabiliyorsunuz ama içerideki kasadan da çeşitli
şekillerle ödeme yapabiliyorsunuz. ‘Turistim ve ilk defa kullanıyorum’ demekten
çekinmeyin. Hata yapıp sıkıntı çekmektense, biraz karizmadan eksiltmek kimseye
zarar vermez.
Paralı
otoyollardan ve köprülerden geçerken panik yaşamayın, gişe sırasına girmeyeceksiniz! Plakanıza otomatik olarak kaydedilen geçiş ücreti önce araç kiralama
şirketine, ardından size ulaşacak. Hiçbir işlem yapmasanız da verdiğiniz kredi
kartından alınacak.
Trafik
kurallarına mutlaka uyun. Hız sınırlarına mümkün olduğunca riayet edin.
Unutmayın ki bir Amerikan vatandaşı değilsiniz, başınıza iş açmayın.
Vaktiniz
uygunsa hangi yoldan gideceğinizi seçmek için araştırın. Örneğin, biz San
Francisco’dan Los Angeles’a gitmek için kısa olan 5 numaralı otoban yerine
arkadaşlarımızın önerisiyle sahil yolunu tercih etmeseydik, hem muhteşem
manzarayı kaçıracak, hem de Carmel denen dünya üzerindeki cenneti keşfedememiş
olacaktık. Ya da mesela bir araba kiraladıysanız, Golden Gate’in üzerinden geçmeden
gelmeyin, kendinize küçük anılar yaratın.
Ve aslında
birçok yer için geçerli olan bir not, karşınıza çıkan her çalışana karşı
güleryüzlü davranın. Bu size karşılaşacağınız samimi ilginin yanında otelde ücretsiz wifi, restoranda ücretsiz ekstra
büyük seçim gibi ufak tefek avantajlar sağlayabilir. Ya da... Bir günlük bir
San Francisco seyahatim olacaktı ve bookingcar.com üzerinden araç kiralamak
istedim. Neredeyse tüm günüm ofiste geçeceği için ve sadece havaalanı ile Palo Alto
arasında gidip geleceğimi düşünerek en ekonomik modeli seçtim ve bookingcar.com
beni Dollar Rent A Car’dan bir Chevrolet Aveo’ya yönlendirdi. Kiralama günü geldiğinde aracımı teslim almak için havaalanındaki bankoya gittim. Görevliyle işlemler yapılırken sohbet
ilerledi ve bana aynı fiyata başka bir araç vereceğini söyleyerek otoparka
yönlendirdi. Otoparka gittiğimde karşımda normalde üç kat daha fazla ücret
ödemem gereken bir Corvette duruyordu! Silikon Vadisi yollarında ‘Projemi
sattım, Corvette’imle dolanıyorum’ tadında bir tur atmadım da değil, keyifliydi
açıkçası. Gülümsemenin gücüne inanın!
Tabi araç
kiralama konusunda bazı gerçekleri de belirtmem gerekiyor. Genel olarak her
yerde otopark ücretleri oldukça yüksek ve birçok otel otopark için ayrıca ücret
talep ediyor. Ya da mesela Los Angeles’ta Universal Studios’a gideceğinizde
ekstra paket almazsanız yürüme mesafesi uzak olan bir alana parketmek zorunda
kalıyorsunuz, oysa metro tam girişe getiriyor sizi. Yani, çok ihtiyacınız yoksa
araç kiralamak yerine metro, otobüs ya da gerektiğinde taksi seçeneklerini tercih
edin.
6. Shuttle
kullanmayı tercih etmek bazen en karlı ve rahat yöntemdir.
Seyahatin durumuna ve kişi sayısına göre shuttle mantıklı bir seçenek olabilir. Genel bir yaklaşım olarak, 3 ya da 4 kişiyseniz doğrudan taksi tercih edin, her durumda hem daha rahat hem de daha hesaplı olacaktır. Ama tek kişi olduğunuzda ya da havaalanından şehir merkezine toplu taşıma ulaşımının (ücret, saat ya da rahatlık olarak) tercih edilemeyeceği zamanlarda shuttle kullanmaktan çekinmeyin. Üstelik tam olarak kapıya kadar bırakılacaksınız. Shuttle için mutlaka önceden rezervasyon yapın, böylelikle hem ücret avantajından faydalanırsınız, hem de çok önceden kayıtlara gireceğiniz için aksaklıkla karşılaşma riskiniz azalmış olur. Shuttle kullanmanın tek dezavantajı, servisteki yolcu sayısına göre çok dolaşma ihtimali ve özellikle uçuşa giderken garantici davrandıkları için oldukça erken bir saatte adresinizden alınmanız. Ama benim gibi havaalanında vakit geçirmeyi sevenler için bu büyük bir sorun değil.
Ve son not; Google’da ilk gördüğünüz shuttle firmasına hemen atlamayın,
aynı hizmeti çok daha ucuza sunan şirketler birkaç sıra altta size göz kırpıyor
olabilir.
7. Neler
yiyebileceğinizi bilmemek sizi gerebilir ama panik yapmayın.
Net olarak
damak tadı bambaşka bir ülkeye gidiyorsunuz. Yeni tadlar denemeye meraklıysanız
ya da Türkiye’de de zaten çeşitli lezzetlere aşinaysanız sıkıntı yok. Ama tam anlamıyla Türk
damak tadına sahipseniz, çözümünüz marketler ve kafeler olacak. Birçok yerde başta CVS
ve Walgreens olmak üzere büyük marketlerle karşılaşacaksınız. Bu marketlerde
binbir çeşit sandviç bulunabiliyor, sizin için hayat kurtarıcı olacaktır. Ben
böyle durumlar için her zaman Starbucks, Pret A Manger, Subway gibi yerlerin
çok işe yaradığını düşünüyorum, bildiğiniz lezzetlere yakın her türlü sandviç
ve içecek bulabilirsiniz o tür yerlerde. Ama bana sorarsanız oraya kadar
gitmişken yeni tadlar deneyin, efsaneleşen lezzetleri tanımaya gayret edin. Ya
da Amerika’nın milli yemeği haline gelen burgeri klasikleşmiş yerlerde tadın. Las Vegas'ta GordonRamsey Burgr, Washington'da Five Guys, New York'ta Shake Shack denedim ve hepsinin bizdekilerden ne kadar farklı olduğunu açıkça anladım. (ShakeShack Türkiye’de de şubeler açmaya
başladı ama deneyenler olarak ortak görüşümüz aynı lezzetin yakalanamadığı
şekinde, sebebini bilemiyoruz.)
Tabii tüm
bunların yanında domuz eti faktörü var. Dini sebeplerle de olabilir, lezzetini
ve kokusunu sevmediğiniz için de tercih etmeyebilirsiniz. Emin olun gittiğiniz
her yerde ‘helal food’ yerleri ve Türk mekanları bulacaksınız. Üstelik birçoğu
son derece başarılı. Mesela, Boston’daki ufacık İstanbullu adında bir mekanda yediğim menemen
buralarda olsa düzenli olarak gider yerim. Yani yokluktan sevilmiyor, gerçekten
Türk yemeklerini muhteşem yapan yerler var.
Bir de, eğer
içkiyle aranız iyiyse, gittiğiniz her yerde yeni bir bira deneyin, çok çeşitli ve lezzetli
seçenekler bulabileceksiniz. Ayrıca şarap konusunda marketler bile efsane
lezzetler sunabiliyor, denemekten çekinmeyin.
8. Arkadaş
tavsiyesinin altın değerinde olduğunu unutmayın.
Sizi iyi
tanıyan dostlarınızın da, gittiğiniz yerleri iyi tanıyan arkadaşlarınızın da
verdikleri tavsiyeleri dikkate alın, kendi zevkinize göre harmanlayın. Bu
vesileyle araya birkaç da teşekkür sıkıştırmış olayım!
Mesela Özge sayesinde
Los Angeles’taki rüya gibi Amoeba Music ve Groundwork Coffee’yi keşfettim.
Burcu söylemeseydi Farmer’s Market’ı sıradan bir yiyecek pazarından ibaret sanacaktım.
Bilge’nin Washington notları sayesinde National Mall’un hakkını verdim ve
elimle koymuş gibi kompakt bir program yapabildim. Gizem sayesinde seri bir New
York Boston paketi gerçekleştirebildik. Palo Alto’daki en iyi kahveyi Sonat
sayesinde içebildim. Dilara ve Gökhan’ın bilgileri olmasaydı San Francisco bu
kadar güzel olmazdı. Yani işi sadece internetten araştırmaya bırakmayın,
tanıdığınız insanların yorumlarını önemseyin.
(Madem teşekkürleri buraya sıkıştırdım, bu seyahatlerden birini birlikte geçirdiğimiz eski dostlar Pınar ve Funda'ya da sevgilerimi iletmeden geçmeyeyim.)
(Güncelleme: Arkadaş tavsiyeleri kadar bloglardan da mutlaka faydalanın ama sonuçta aynen bu yazıda olduğu gibi, paylaşılan deneyimlerin ne kadar genel olursa olsun, bireysel tercihlere dayandığını unutmayın. Aynı şehir, mekan, yolculuk gibi seçenekler için mutlaka birkaç değişik yorum okuyun.)
9. Sosyal medyanın gücüne inanın.
Foursquare
ve özellikle Amerika'da çok daha popüler olan Yelp’ten mutlaka faydalanın. Bu platformlarda çok
oylanmış ve yüksek ortalamaya ulaşmış yerleri programınıza dahil edin, yanılmazsınız. Sadece yemek önerileri
konusunda dikkatli olun, daha önce belirttiğim gibi damak zevkleri çok farklı
olabiliyor. Çok önerilen bir yemeği sipariş etmeden önce mutlaka içeriğine
bakın.
Bir başka güzellik de, Foursquare'in uzun mesafeli tatil dönüşlerinde check-in yaptığınız
yerlerin tüm listesini puanlamanız için size email olarak iletmesi, güzel bir
arşiv oluyor. Sadece bu kadar değil, örneğin Hard Rock Cafe San Francisco’da
Foursquare check-in’i sayesinde hem yemeklerde hem de hediyelik ürünlere yüzde
15 indirim almıştık. Ya da mesela Foursquare ‘buraya gelenler sonra da buraya
gittiler’ diyor ya, işte o gerçekten çok işe yarıyor. Bir kez daha söyleyeyim,
sosyal medyanın gücüne inanın.
(Güncelleme: Maalesef sosyal medya spam sever trollerin ve danışıklı dövüşçülerin de at koşturduğu bir mecra olmaya başladı. Kendi analiz yönteminizi mutlaka geliştirin. Örneğin, Booking.com'da gördüğünüz yüksek puanlı bir otel hakkında şüpheleriniz olduysa Foursquare'den de mekana göz atın ve mümkün olduğunca tarih sırası yaparak yeniden eskiye doğru yorumları okuyun. Ya da Foursquare'de gördüğünüz puanı dikkate almadan önce kaç kişinin oyu ile o puana ulaştığına da bakın. 10 kişinin verdiği oyun ortalaması esasında yanıltıcı olabilir, hatta o 10 kişi tamamen mekanın personeli de olabilir. Ama 500 kişinin oyu önemlidir.)
(Güncelleme: Maalesef sosyal medya spam sever trollerin ve danışıklı dövüşçülerin de at koşturduğu bir mecra olmaya başladı. Kendi analiz yönteminizi mutlaka geliştirin. Örneğin, Booking.com'da gördüğünüz yüksek puanlı bir otel hakkında şüpheleriniz olduysa Foursquare'den de mekana göz atın ve mümkün olduğunca tarih sırası yaparak yeniden eskiye doğru yorumları okuyun. Ya da Foursquare'de gördüğünüz puanı dikkate almadan önce kaç kişinin oyu ile o puana ulaştığına da bakın. 10 kişinin verdiği oyun ortalaması esasında yanıltıcı olabilir, hatta o 10 kişi tamamen mekanın personeli de olabilir. Ama 500 kişinin oyu önemlidir.)
10. Çok yürüyün
ama tedarikli olun.
Öncelikle,
Türkiye’den çıkmadan önce tedbir olarak mutlaka telefonunuzun hücresel erişimini kapatın. Eğer
uzun kalacaksanız, Amerika’daki operatörlerin ön ödemeli (prepaid) paketlerinden
birini alın, özellikle hareket halindeyken internete bağlanabilmenin çok
faydasını göreceksiniz. Değilse, mutlaka Türkiye’de kullandığınız operatörün
yurtdışı tarifelerinden bir paket alın, yoksa zaten sadece yapacağınız
birkaç telefon görüşmesiyle bile o tutarı fazlasıyla geçersiniz. Ayrıca her
yerde karşınıza çıkacak Starbucks, California Pizza Kitchen, Pret A Manger gibi
kafeler ve Apple, Sephora gibi mağazalar ücretsiz wifi hizmeti sunarlar, acil
durumlarda hayat kurtarıcı olacaktır.
Bir not; birçok kafe sipariş verdiğinizde isminizi soruyor malum, kasmayın! Ben birkaç kez kodlama denemesinden sonra Selim yerine Sam olmaya karar verdim ve hayat bir anda kolaylaştı. Kendinize bir isim bulun, ya da her gittiğiniz yerde değiştirin. Eğleneceksiniz.
Birçok
otelde şehir içi telefon görüşmeleri ücretsizdir ama onun dışında
kullandığınızda sürpriz ekstralarla karşılaşabilirsiniz, dikkatli olun. Bazı
otellerde sunulan ücretsiz ya da ücretli wifi hizmeti tek bir cihaza
tanımlanabilir, birden fazla cihaz kullanmak istediğinizde ek ücret talep
edilebilir, baştan öğrenip tedbirli olmanızda fayda olacaktır. Eğer gün içinde
internet kullanamayacaksanız, çıkmadan önce gideceğiniz yerlerin yol
haritalarını tanımlayıp ekran görüntülerini kaydetmek işinizi kolaylaştıracaktır.
Amerikan
otellerinde ‘kahvaltı dahil’ derken kastedilen çoğunlukla kruvasan ve kahve
olur. Çok yürüyeceğiniz bir günse, çıkarken çantanıza bir kruvasan ve su
atmaktan çekinmeyin. Olmazsa bir markete uğrayın. Neyi ne zaman nerede
bulabileceğinizi bilmiyorsunuz, karşınızda bir sorun olmasın.
Ve her zaman yanınızda en klasiğinden bir şehir haritası taşıyın, mutlaka ihtiyacınız olacak.
(Güncelleme: Yürüyerek gezin, ara sokaklara dalın. Yapın bunu lütfen! Hayat çoğunlukla ara sokaklara saklanmış şahane butik mekanların dünyası artık, keşfedenlere.)
(Güncelleme: Yürüyerek gezin, ara sokaklara dalın. Yapın bunu lütfen! Hayat çoğunlukla ara sokaklara saklanmış şahane butik mekanların dünyası artık, keşfedenlere.)
11.
Sightseeing (Şehir Turu) kullanmak bazen akıllıca olabilir.
Sightseeing
birçok turist için popüler bir şehir gezme formatı. Açıkçası benim seyahat
mantığıma çok uygun değil. Ama bazen akıllıca kullanabilirsiniz. Örneğin Los
Angeles gibi büyük bir şehre gidiyorsam ve önümde sadece birkaç gün varsa, ilk gün
sightseeing ile genel bir bilgi toplayıp ardından aklımda kalan ve daha çok
zaman geçirmek istediğim yerlere yönelebiliyorum. Burada önemli olan hop-on hop-off, yani istediğiniz durakta inip istediğiniz kadar dolaştıktan sonra o
durakta gelen başka bir otobüse binmenize olanak sağlayan turları tercih etmek.
Çünkü böylelikle sightseeing’i aynı zamanda bir ulaşım aracı olarak da
kullanabiliyorsunuz. Ek olarak, genelde bir ve iki günlük paketler arasında 10
USD gibi küçük farklar olabiliyor, iki günü tercih edip daha çok
faydalanabilirsiniz.
12.
Alışveriş cennetindesiniz, bu fırsatı iyi değerlendirin.
Evet,
sonuçta bir Çin değil ama Amerika’da da akıllı davranırsanız son derece
mantıklı bir alışveriş deneyimi yaşayabilirsiniz. Hemen her şehirde, şehrin
dışına doğru yer alan ‘premium outlet’ler vardır. Genelde bu tür yerlere
günlük turlar düzenleniyor, katılabilirsiniz. Yine de tek kişi değilseniz araba
kiralamayı düşünmenizde fayda var. Ya da önceden küçük bir araştırma işinize yarayabilir,
örneğin Las Vegas’ta zaten şehrin her yanına giden otobüsler için alacağınız
bir günlük kart sizi oralara da ulaştırıyor. Bu merkezlerde öyle her mağazada
şok fiyatlarla karşılaşmayacaksınız ama dikkatli bir turla iyi sonuçlara
ulaşabilirsiniz. Bir arkadaşımın yarı fiyatına Michael Kors çanta bulması,
benim toplamda 110 USD’ye 3 Adidas spor ayakkabısı alabilmem (şehirdeki mağazada
toplam fiyatı 280 USD), GAP’te yarı fiyatına kotlar bulunması gibi örnekler
var. Şehirlere göre vergilerin de değiştiği ve bazı bölgelerde vergiden muaf olunduğu da aklınızda bulunsun.
Ancak benim
Amerika’da mutlaka denenmeli dediğim yer Ross! Biz Ross’u Las Vegas’ta
tesadüfen karşılaştığımız Bellagio’da çalışan bir Türk sayesinde keşfettik.
Bildiğim kadarıyla hemen her şehirde birçok yerde Ross’lar var, internetten
kolayca size en yakın olanı bulabilirsiniz. Ross aslında bazı insanların biraz
burun kıvırdığı bir mağaza çünkü pazar yeri gibi yanyana dizilmiş askılar ve o
askılarda karmakarışık duran (fakat kendi içinde bir düzeni olan) kıyafetler
var. Örneğin bir askıda S beden tişörtler olduğu belirtiliyor ve her markadan
karışık tek tek ürünler sıralanıyor. Birçoğu tek kalmış ürünler ve mağaza
fiyatlarının çok çok çok altında. Yani öyle defolu ürünler değil. Ama aralarda
Armani’ler, Diesel’ler, Michael Kors’lar gibi çok iyi markalar da var. Ya da
mağazasında 200 USD olan bir Samsonite bavulu 40-50 USD civarına
bulabiliyorsunuz. Açıkçası son gittiğimde öylesine güzel ve ucuz bahçe
mobilyaları vardı ki, acaba Türkiye’ye getirebilir miyim diye düşündüğümü
hatırlıyorum, o derece! Özellikle ‘Clearance’
yazan reyonlarda dudak uçurtucu indirimlerle karşılaşabilirsiniz. Biraz zaman
ayırmanız yeterli. Ross’tan bavul alıp içini doldurarak çıkanlar olduğu da
gerçektir!
Bunlar
hesaplı alışveriş bölümü. Öte yandan her şehirde kendine özgü olarak
popülerleşen alışveriş caddelerini mutlaka ziyaret edin. Bir şeyler almasanız
da oraları görmenizin gerekli olduğunu düşünüyorum.
Daha önce
belirttiğim gibi, ben bireysel ziyaretlerimde daha sonra da kontrol altında tutabilmek için
mümkün olduğunca kredi kartı kullandım. (Önemli hatırlatma: Elbette bu paralar hiç cebinizden çıkmıyor hissine kapılmayın, arada bir bütçe durumunuza göz atın. Ama mesela bu sizin yıllardır hayalini kurduğunuz bir
seyahat ise sürekli hesap düşünerek tatilinizi kendi kendinize zehir etmeyin. Bankaların
yurtdışı harcamalarını taksitlendirme opsiyonları tam da bu durumlar için
ideal. Unutmayın ki, bilet ve konaklamalarınızı 3-4 ay önceden satın alarak yola
çıktığınızda temel harcamaların ödemelerini çoktan tamamlamış olursunuz, kafanız ve cebiniz çok
daha rahat olacaktır.)
Üç kişi
olarak gittiğimiz bir seyahatimizde de havuz yaptık ve tüm hesapları tek kişide
toparlanan paralardan ya da onun kredi kartından harcadık. (Evet, ‘o’ dediğim
ben oluyorum!) Bu şekilde sistem daha kolay ve problemsiz yürür. Ama tabi ki bu
noktada ekip çok önemli, eğer toplu ödemeler yapılırken aranızda kimin ne
yediğini hesaplamaya çalışanlar varsa bu topa asla girmeyin, herkes bireysel
takılsın. Aslında bana sorarsanız, bu yaklaşımdaki insanlardan oluşan bir grupsanız zaten birlikte
seyahate çıkmanızda da hata var, bunu bir kez daha düşünün. Neyse ki biz böyle hesaplar
yapmayacak kadar eski arkadaşlardık ve para harcamayla ya da paylaşımla ilgili hiç
sorun yaşamadık.
Tatil
dönüşünde üşenmeyin, kredi kartı ekstreniz geldiğinde tüm kalemleri hızlıca kontrol edin. (Yaptığınız tüm alışverişlerin fişlerini bir kenarda tutmanızda fayda var,
karşılaştırmanız bittiğinde atarsınız.) Bir hata gördüğünüzde de ilgili
yerlerle iletişim kurmaktan çekinmeyin. Aynı şekilde otel çıkışlarında size
sunulan faturaya da mutlaka bakın, çekinmeyin. Hatalı bir kalem varsa en kolayı
o anda müdahele edilmesidir. Bir otel konaklamasında ve bir araba kiralamada
fazla çekilen rakamları ekstremde farkettim ve email ile bağlantıya geçerek
iadelerimi alabildim. Sadece Hotwire’da alıp kullanamadığımız bir konaklamayı
iade alamadım ama açıkçası o biraz da bizim olayın üzerine yeterince düşmeyip
geç kalmamızdan dolayı oldu. Yani, nasıl olacak ki demeyin, çözümler
zannettiğinizden daha kolay oluyor. Unutmayın ki Amerika’da hiçbir kayıtlı
firma yasadışı bir işlemle anılmak istemez.
Tabi
kartınızı çok fazla ve değişik yerlerde kullandıysanız, hele de birçok yere
imzanızla birlikte bilgilerinizi bıraktıysanız bu sizi tedirgin edebilir. Huzursuz
günler geçirmektense bankanızı arayarak kartınızı yenileyebilirsiniz. Birçok
banka yılda 3 kez kartınızı ücretsiz olarak yeniler, bunu talep etme hakkınız
var.
* Ve Bonus!
Başta
söylediğim gibi, size gezilecek yerlerden bahsedeceğim bir yazı değil bu. Ama
yine de birkaç yeri özellikle belirtmeden geçmek istemem. Nasıl bir insan
olduğunuzu ve nasıl bir seyahat istediğinizi bilmeniz çok çok önemli. Örneğin,
iki kez Las Vegas’a gitmeme ve tüm turistlere ‘must-see’ şeklinde olmazsa olmaz
olarak önerilmesine rağmen Grand Canyon’a gitmek hiç ilgimi çekmedi. Ama
Stratosphere’in üzerindeki ‘ride’lara binmeseydim kendimi gerçekten eksik
hissederdim, o benim için mutlaka yapılması gerekenlerdendi. (Adrenalinle
aranız iyiyse Youtube’da ‘Stratosphere Rides’ diyerek arama yapın ve çıkanları
inceleyin. Hepsini yaptım, mutluyum!)
Tam bir
turist gibi gezmek istemeyebilirsiniz, ben öyleyim örneğin. Ama sonuçta olmazsa
olmaz yerlere mutlaka zaman ayırın. Washington’da Lincoln Memorial, New York’ta
Empire State ya da Özgürlük Heykelini görmekte fayda var tabi. Ha ama sen
yıllardır İstanbul’da yaşayıp da İstanbul’a bir kez de Kız Kulesinden
bakmamışsan, bir şey diyemem!
Los
Angeles’ta sahile en azından bir gün mutlaka ayırın. Santa Monica Beach ve
Venice Beach’te yürüyün, güneşlenin, okyanusa girin, alışveriş yapın, bisiklet
kiralayın. Meksika’ya yakınsınız, her yerde şahane taco ve burittolar
yapılıyor, mutlaka tadın. Hatta mümkünse haftasonu gidin ve Third Street Promenade’deki etkinlikleri izleyin. Ama en baştan bir günü oraya ayıracağınızı
bilin ve sakin olun, koşturmayın, keyfine varın.
Las Vegas
demek oteller demek. Gece eğlence hayatı ve ilgi alanınıza giriyorsa
kumarhaneler tabi ki aşmış durumda. Ama esasında mimari bir ‘uç’luk var orada.
Zaman ayırın ve The Strip’teki otellerin hepsini gezin. Bazılarının içine
girdiğinizde bambaşka bir dünyada olduğunuz hissine kapılıyorsunuz. Özellikle
The Venetian, Paris Las Vegas, Caesers Palace, Miracle Mile Planet Hollywood mutlaka
zaman ayırılıp içindeki ‘sokaklar’ dolaşılması gereken yerler. Bir de TheBellagio klasiği var tabi. Onun dışında zaten The Strip üzerinde bir baştan bir
başa yürüyeceksiniz. Fremont Street'i bir gece görmeden dönmeyin. Las Vegas abartılar şehri, bunu bilin ve tadını çıkartın.
Las Vegas'ta casinolar sebebiyle otellerin tamamına yakınında sigara içilmesi serbest ve bu yüzden özellikle piramit şekliyle dikkat çeken Luxor gibi 'yıllanan' otellere girdiğinizde her yere sinmiş ağır bir kokuyla karşılaşıyorsunuz. Bu sizi de benim gibi alerjik boyutta rahatsız ediyorsa. Vdara sizin için biçilmiş kaftan. Oraya kadar gelmişken Cosmopolitan'a uğramadan ve bir gece orada bir şeyler içmeden geçmeyin. Bence Vegas'ın en cool oteli Cosmoplitan, zaten adım attığınızda karşılaştığınız iç tasarımdan ve insanların şıklığından bunu hemen anlayacaksınız.
Las Vegas'ta casinolar sebebiyle otellerin tamamına yakınında sigara içilmesi serbest ve bu yüzden özellikle piramit şekliyle dikkat çeken Luxor gibi 'yıllanan' otellere girdiğinizde her yere sinmiş ağır bir kokuyla karşılaşıyorsunuz. Bu sizi de benim gibi alerjik boyutta rahatsız ediyorsa. Vdara sizin için biçilmiş kaftan. Oraya kadar gelmişken Cosmopolitan'a uğramadan ve bir gece orada bir şeyler içmeden geçmeyin. Bence Vegas'ın en cool oteli Cosmoplitan, zaten adım attığınızda karşılaştığınız iç tasarımdan ve insanların şıklığından bunu hemen anlayacaksınız.
Son olarak
Universal Studios Hollywood. Herkesin hayatında bir gününü geçirmesi gereken
yerlerden... Anlatmak pek mümkün olmayabilir, tek kelimeyle eğlence! Ben yine
de iki ziyaretimden edindiğim deneyimlerimi paylaşmak isterim. Eğer hafta sonu
gidecekseniz ya da öğleden sonraya kaldıysanız, aradaki farkı düşünmeden
mutlaka ‘Front of the Line’ girişi alın, verdiğiniz paraya değecek. Ama hafta
içi ve erken saatte gidiyorsanız çok da gerekli değil. Mutlaka Studio Tour ile
başlayın ve mümkünse trenlerde gidiş yönüne göre sol kenarda oturun. (O gün geldiğinde ne demek
istediğimi anlayacak ve bana teşekkür edeceksiniz.) Erken gittiğiniz
‘ride’larda eğer sıra çok değilse önce normal girişleri kullanın, günün
ilerleyen saatlerinde yeniden girmek istedikleriniz olursa o zaman Front of the
Line’ı kullanabilir ve kalabalıklaşan sıradan kurtulabilirsiniz. Sitelerinde yayınlanan özel kampanyalara göz atın,
bazı giriş seçenekleri içerideki yemeklerde de indirim sağlıyor ya da aldığınız
bazı biletler resmi tatil günleri dışında yıl boyunca limitsiz giriş hakkı da
veriyor. Ve unutmayın ki o tarz bir eğlencenin tadı tek başına çıkmaz. Yalnız
gittiyseniz insanlarla sohbet etmekten, arkadaşlıklar kurmaktan çekinmeyin,
daha eğlenceli olacak. Ve 'Simpsons' gibi ride'ların adına ve görsellere aldanmayın, fena sürprizlerle karşılacaksınız!
Bir de not ekleyeyim. Evet, belki de çocuklarınızla gittiniz ve bu yüzden Universal Studios yanındaki otellerden birinde kalmayı düşünüyorsunuz. Elbette mantıksız değil ama stüdyonun girişine kadar gelen bir metro ağı olduğunu unutmayın. Ben şehir merkezinde Hollywood’a yakın yerlerde kalıp stüdyoya metroyla ulaştım ve çok rahattı. Ayrıca Hollywood Vine metro durağı muhteşem bir tasarıma sahipti ve gördüğüm için memnun olduğum yerler arasına girdi. Ama tabi bir yandan da Los Angeles’ta arabasız yaşanmaz ve gezilmez şeklinde bir yaklaşım da var. Ben ihtiyaç duymadım, bu tamamen sizin kişisel tercihiniz. Arabasız olup bolca yürümek sayesinde keşfettiğim şahane kafeler ve mekanlar oldu.
*Son not:
Tip.
Evet, yani
bahşiş. Unutmayın ki Amerika’da her yerde ve herkese bahşiş vermelisiniz. Zaten
genelde gelen hesaplarda size bahşiş seçenekleri hazır olarak sunulur. Ama
bavulunuzu taşıyana da, taksi şoförüne de, tur rehberine de, aşçıya da, herkese
bahşiş vereceksiniz. Yanınızda hep bozuk bulundurun.
Biraz uzun
bir yazı olduğunun farkındayım. Baştan başlayarak buraya kadar geldiyseniz ya
yakın zamanda bir Amerika seyahati planlama isteğiniz var ya da yaptınız ve
karşılaştırıyorsunuz. Başka olasılıklar da var elbette, çok şahane genellemeler
yapabilirim! Atladığım ve aslında önemli ayrıntılar olabilir, aşağıya ekleyeceğiniz
yorumlar Amerikalıların meşhur kalıbıyla: more than welcome! Yazarken şunu düşündüm:
Bunlar orada hayatımı zorlaştıran şeyler olmadı ama gitmeden birileri bana
anlatmış olsaydı biraz daha kolay olurdu her şey.
Ben
keşfetmeyi seven bir seyahat insanıyım. Devamında ne olduğunu bilmediğim
sokaklara dalıp saatlerce yürüyebilirim. Orada bulduğum bir küçük kafede
kahvemi içerken elimdeki haritaya bakıp nerelere geldiğimi inceleyebilir ve
yeni bir yürüyüş rotasıyla kaldığım yerden devam edebilirim. Ama bunu yaparken
dikkatli de olurum elbette, bodoslama Harlem’e dalmam mesela! Yüksek binaların
önünde durup hayranlıkla yapılarına bakabilir, sokaktaki satıcıları dakikalarca
izleyebilirim. Bir markete girip raflardan yaşamlarımızın farklılıklarını
keşfedebilir ya da bir gece kulübünde sıra bekleyen insanlara karışıp sadece
içeride değil, dışarıda beklerken de eğlenebilmelerini paylaşabilirim. Ben
buyum, bu benim tarzım. Ben gittiğim şehirlerde orada yaşayan biri gibi olmayı
seviyorum. Ama sen de şehrin her köşesindeki tarihi eserleri incelemeyi sevebilir
ya da sadece alışverişle oyalanmak isteyebilirsin. Belki de gittiğin her yerde
fotoğraflarını çekerek kayıt almak ve döndüğünde onlara bakarak tadını çıkarmak
istiyorsundur. O da senin tarzın olur. Hiçbiri doğru ya da hiçbiri yanlış
değil. Önemli olan kendini tanımak ve ne istediğini bilmek, keyif almak ve
keşfetmenin hazzını yaşayabilmek. Bu kadar, gerisi hikaye.
İyi
yolculuklar!
(Fotoğrafların tamamı bana ait ve iPhone 5 ile çekildi.)
1 ay sonra gideceğiz verimli bir yazı olmuş teşekkür ederim . Tek bir sorum olacak biz hafta içi universal studio bileti alacağız . 1 günlük bilet 95$ , 2 günlük 119 $ . Tek günde rahat , koşuşturmadan bitirebilir miyiz ? Yoksa 2 günlük mü alalım ?
YanıtlaSilHafta içi erken saatte giderseniz, bir günde rahatlıkla tamamlarsınız. Ama vaktiniz uygunsa, ikinci gün de uğrayıp birkaç "ride"ı yeniden denemek düşünülebilir, bu size kalmış tabi. Sevgiler :)
Silselim bey bende amerikaya gitmeyi düşünüyorum bi kaç sorum olacak yardımcı olabilir misiniz ygunay03@gmail.com
YanıtlaSilTüm deneyimlerimi ve tavsiyelerimi burada paylaştım. Yine de dilerseniz email gönderebilirsiniz elbette. Sevgiler.
SilSelim bey merhaba. Biz 2gün sonra nasipse Amerika ya Washington a gidecegiz. Orada da görümcem ler var ve bazı şeyler sipariş ettiler . Yufka lokum kahve salça gibi .. acaba yanımızda getirsek ve beyan da etmesek ararlar mi bavulları sorun ederler mi yani .. Emin değilim .. Tecrübelerinizden faydalanmak istiyorum . Şimdiden teşekkürler
YanıtlaSilGirişte kontrolden önce doldurduğunuz bir form var ve orada yanınızda çeşitli yiyecek türlerinin olup olmadığı soruluyor. Paket içinde olan lokum, baharat, çay benzeri şeyler sorun olmuyor ama örneğin et ürünleri gibi türlerde bir ceza da ödeyebilirsiniz. Telefon açıp doğrudan ürünleri sormanızı öneririm.
SilMerhaba.Tecrübelerinizi büyük bir ilgiyle okudum.Ben Ingilizce öğretmeniyim ve ilk duragim Amerika olmalı diye düşünüyorum. Oradaki insanların tutumları nasıl ? Yani ben her yerde ve herkesle muhabbet edebilir miyim ? Ingilizce 'yi aşırı dozda kullanmak istiyorum çünkü. :-)
YanıtlaSilMerhaba.
YanıtlaSilAslında dünyanın herhangi bir köşesinde nasılsa, Amerika'da da şahane insanlar ve sinir bozucu tipler bir arada. Ama Amerikan kültüründe genel olarak bir yardımcı olma, soruları cevapsız bırakmama tarzı var. İngilizce kullanımına gelince, sokak dili pek de hayalini kurduğunuz gibi çıkmayabilir, buna hazırlıklı olun bence :) Ama yeni insanlarla tanışmaktan çekinmezseniz, bu isteğiniz de karşılıksız kalmaz.
Sevgiler :)
peki uzun bir süre orada olacağım haziranda gidiyorum bavulumda neler götüreyim ve gezi sırasında bavulumu nereye bırakabilirim.
YanıtlaSilBavulda nelerin götürülmesi gerektiği tamamen size özel bir durum. Geziler sırasında kaldığınız otel ya da mekanlara bavulunuzu bırakabilirsiniz (check-out yapmış olsanız dahi luggage-room kullanarak) ya da tren istasyonları, otobüs terminalleri gibi bazı yerlerde bulunan emanet dolaplarını kullanabilirsiniz.
SilSevgiler.
merhaba ben lise son sınıf öğrencisiyim amerikada psikoloji okumak istiyorum yani bana hangi şehri önerirsiniz new york los angeles gibi aklımda ucla var ama tam emin değilim yardımcı olabilir misiniz
YanıtlaSilAslı merhaba,
SilBu çok kişisel bir tercih, ayrıca sadece seyahatler için Amerika'ya birkaç kez gitmiş (yani orada yaşamamış, okumamış) biri olarak yorum yapmam çok doğru olmayabilir. Ancak gittiğim şehirlerin arasında San Diego, hem şehrin görece sakin yapısı, hem imkanları, hem de orada karşılaştığım genç/öğrenci topluluklarına bakınca o hissi vermişti bana, burada öğrenci olmak güzel olurdu demiştim. Tercihlerinin arasına almanı önerebilirim.
Sevgiler.
merhaba ocak sonu tek basima los angelesa gidecegim 20 gun civari kalicam ve konaklama icin airbnb i tercih ediyorum fakat amerikaya giriste bunu belirtmelimiyim yani bir otel de degilde airbnbden buldugum biryerde kalicak olmam sizce sknti yaratabilirmi? yasalmi. tesekkurler
YanıtlaSilAirbnb evraklarını da Booking.com ve diğer konaklama platformlarının evrakları gibi bastırıp sunabilirsiniz, farklı bir durum değil sonuçta. Airbnb üzerinden ev kiralayanlar da oteller gibi yasal olarak misafirlerinin bilgilerini ilgili birimlere iletmekle yükümlüler, dolayısıyla farklı bir uygulama olmaz.
Sil