7 Şubat 2014 Cuma

Freelance Çalışmak (Serbest Zamanlı?)


Çalışma arsızı insanlardan biriyim. Hayatımın neredeyse her döneminde hep en az iki farklı işte çalıştım. Bazen biraz daha para kazanmaya ihtiyacım vardı, bazen sevdiğim ekstra işlere zaman ayırma isteğimdi sebep. Elbette bu beraberinde hep yorucu bir tempo getirdi ama beynimin aynı anda farklı mecralarda farklı işlerle meşgul olmasının hep bana katkı sağladığına inandım.

Zaman ilerledikçe kafamda bazı şeyler değişmeye başladı. Buna isterseniz yılların yorgunluğu deyin, isterseniz bireysel isteklerin sıkıştırmaya başlaması, 2012 yılıyla birlikte freelance çalışma düşüncesi aklımda iyice şekillendi. Yıllar içinde biriktirdiğim deneyimi artık daha verimli kullanma isteği, daha çok gezmek ve daha çok yazmak gibi kendimle ilgili hep sonraya ertelediğim planlarımı gerçekleştirme hayalleri arasında dolaşırken şartlar kıvama geldi ve işimden ayrıldım. 4 ay kadar yatma ve gezme sürecinden sonra (ki bence bu gerekli bir rehabilitasyon sürecidir!) bazı arkadaşlarımın da katkılarıyla freelance dünyaya adım attım.

Şu anda hayatımı bu şekilde devam ettiriyorum. Yurtdışı firmalarıyla çalışıyorum ve sabit olmayan mesai saatlerim var. Ve bu şekilde çalışarak yaklaşık bir yılı tamamlamaya doğru yol alırken, freelance çalışmanın artıları ve eksileri konusunda oldukça fazla fikrim oluştu.

Açık konuşalım, herkesin hayalinde bir dönem bu şekilde bir çalışma hayatı isteği yer alıyor. Oh ne rahat değil mi, hayat da bana güzel! Hayallerini yıkmak istemem ama pek de öyle değil dostum!!
Dikkatini yeterince çekebildiysem durumu açıklayayım. Evet, aldığım karardan son derece memnunum ve beni heyecanlandıracak çok ekstrem bir iş olmazsa ya da hayat beni birden sınamaya karar vermezse, artık yaşamımın hiçbir döneminde ‘mesaili bir işte’ çalışmak niyetinde değilim. Ama işin içine girdiğinizde boşa geçen yıllara sitem ettiğiniz kadar, aslında hiç de dışarıdan öyle görünmeyen zorluklarla da karşılaşıyorsunuz. Bu yüzden sözkonusu hayalleri kurarken paketi daha doğru kavrayabilmeniz için iyi/kötü bunları sıralamakta fayda gördüm. (Gözümden kaçanlar varsa yorum bölümüne ekleyerek tablonun daha da netleşmesine katkıda bulunabilirsiniz.)

Velhasıl-ı kelam, freelance çalışmaya başladığınızda bakın neler olur:

•      Başta ailen ve yakınların olmak üzere herkes aslında hiç iş yapmadığını düşünür, akşama kadar laylaylom gezip tozup yatıyorsundur. Dolayısıyla her türlü getir-götür, al-getir işlerde akla sen gelirsin. Her arandığında telefona çıkmak, her istendiğinde gelmek zorundasındır. ‘Ama işim var’ senin için geçerli bir cevap değildir. İşin olduğuna ikna olsalar bile (ki aslında olmazlar, tonlamalarda hep ‘hadi öyle olsun bakalım’ tadı vardır), işi tam da o zaman yapmak gibi bir zorunluluğun yoktur, sonra yaparsın. Niye gelemeyesin ki, çok saçma!

•      Bunun bir değişik şekli de arkadaş buluşmaları için geçerlidir. İnsanları gerçekten işin olduğuna inandırmakta zorlanırsın. Yemekler, buluşmalar, görüşmeler kafadan senin uygun olduğun prensibiyle planlanır. Hayır diyebilmek için onları ikna etmek zorundasındır. ‘İşteyim, çalışıyorum’ kalıbının yerine aynı güç ve kabul görücülükte bir kalıp bulmakta çok zorlanacaksın.

•      Telefonla ilişkin başka bir boyuta geçer. Bir işyerinde çalışırken toplantıların ya da yoğunluğundan dolayı telefonlara cevap veremeyebilirsin ve saatler sonra geri döndüğünde hep bir anlayışlılık vardır. Şu anda da çalışıyorsun ve bazı saatler işe konstantre olmak için telefonu sessize alacaksın. Ama daha sonra geri dönüş yaptığında ‘evdesin, neden açmıyorsun ki’ tonlamalarına maruz kalacaksın. Küsen arkadaşların olacak. Başta üzülürsün ama daha sonra bunun sana da bir haksızlık olduğunu anlarsın, o kadar umursamamayı öğrenirsin.

•      Yaptığın danışmanlıkta, çalıştığın işte çok önemli bir pozisyonun olsa bile insanları aslında öyle bir konumun olduğuna inandıramazsın. Sanki sokağın başındaki markette paketçi olarak işe başlamışsın muamelesi yapılır. (Google da dahil olmak üzere bir yılda 50 milyon dolar civarı yatırım almış firmanın ülke temsilcisi olursun mesela, yine kesmez! Her yerde ve herkeste bitmek bilmeyen bir memuriyet coşkusu.) İşi bilenler farkındayken, yeni tanıştığın kimi insanlara toplumun alışık olmadığı bu işi anlatmakta zorlanırsın, bazen ortalama çalışanlar kadar bile saygı görmezsin. Buna alış.

•      Şehrin 'free wifi' mekanlarını hız/yoğunluk performansına kadar öğrenirsin. Eve alternatif aradığın anlarda kah bir Starbucks, kah bir Nero ofisin olur. Nerede bağlantı kuvvetli, nerede sıkıntılar var, hangi mekanda (veya hangi şubede) bilgisayarıyla çok zaman geçirenlere of-puf yapılıyor, hangisinde saygı gösteriliyor ayırd etmeye başlarsın. Misal, Starbucks’ta sık sık kesintiler yaşanır, Kafes Fırın candır!

•      Sürekli evde tek başına olmak ruh sağlığını bozacağından, değişik ve yeni mekanlarda senin gibi insanlarla karşılaşmaya başlarsın. Bazı mekanlarda küçük çaplı bir freelance grubu komünü oluşur ve seni tam olarak anlayabilecek yeni insanlarla tanışırsın. Bu yeni tanışıklıkların iyi dostluklar (ve bazen güzel ilişkiler) yanında sana yeni iş fırsatları oluşturmaya başlamasını keyifle izlersin.

•      Sabit ve SGK'lı bir işin olmadığı için hastane, vize, kredi gibi bazı basit işler senin için kabusa dönüşür. Vize almak eziyettir, hesabına her ay bilmemnekadar dolar para giriyor olsa bile banka kredi vermeye yanaşmaz. Ya da sözgelimi, zamanında ‘asgari ücret, yemek, yol, SGK’ esprilerine konu olan SGK’nın esasında hastalık hali için ne kadar değerli bir ayrıntı olduğunu anlarsın.

•      Kiminle iş yaptığın önemlidir. Dahası, mesela Amerika’nın hangi eyaletinden/şehrinden  bir firmaya danışmanlık yaptığın bile önemlidir. Eğer merkez New York’taysa, bir nebze dengeli çalışma saatleri uydurabilirsin ama benim gibi San Francisco merkezli bir firmanın danışmanıysan, dengen biraz bozulabilir. Orada sabah saat 9 olup da mesai başladığında bizde akşam 7 oluyor, bilmem anlatabildim mi...

•      Sosyal hayatında bazı sekmeler olabilir. Akşam için sinema planı yapacakken karşına çıkacak bir ‘deadline’li iş ile eve dönmek durumunda kalabilirsin. Buna alışacaksın, nankörlük etmeyeceksin, onlar çalışırken de sen özgür takılıyorsun ne de olsa!

•      Sosyal ortamlarda telefona (başkalarından farklı bir sebeple de olsa) çok sık bakmak durumunda kalırsın. Gecenin saat 2’sinde rakının üçüncü kadehinde fasılın müzeyyenindeyken, telefondan gelen bir sesle masaya dönüp, gelen postayı değerlendirip, resmi bir dille sana zaman kazandıracak makul bir cevap yazmak durumunda kalabilirsin. Sonra da sabaha yapacak iş çıkmış olmasının farkındalığıyla hız kesersin. Artık coşkuyla oynayan dostlarını masadan sakince alkışlayan efendi adamsın, yavaş gel.

•      Eposta jargonun, yazışma dilin değişir. Özellikle Amerika merkezli bir firmayla çalışıyorsan cümle sonlarında ünlemler kullanır, en küçük tespitleri bile ‘Wow, you are great!’ şeklinde abartırken bulursun kendini. Normalde birkaç dakikada şipşak yaptığın ve aslında çok sıradan olan işlerin abartılı coşkularla karşılanmasına bir süre sonra sen de alışırsın, kendine güvenin artar.  Avrupa neyse ki daha makul, daha bize benzer...

•      Değerini farkedersin. Önceden belirlenen saatlerin dışında çalışmanı asla istemezler, çalışırsan da hakkını son kuruşuna kadar öderler. Yaptığın tüm ekstralar değerlidir, sözgelimi gazeteden işle ilgili bir makale okuduğunda da onu çalışma süresi olarak kaydetmeni isteyecek ve ödemesini yapacaklardır.

•      Her şeyi karşılıklı güven üzerine kurarlar. Sen o hafta kaç saat çalıştığını söylüyorsan, doğru odur. Çok suistimal hissedilmediği sürece sorgulamazlar. Ancak aynı dürüstlüğü ve disiplini senden de beklerler. İki günde bitebilecek bir projeye beş gün dediğinde seni sorgulamazlar ama beşinci günün sonunda o proje bitmiş olacaktır. Planlara uyulması konusunda son derece titizdirler.

•      Skype hayatında önemli bir yer edinir. Plaza dilindeki ‘Toplantı var’ın freelance hayattaki karşılığı ‘Bu akşam Skype’ım var’ olur. Tabi doğal olarak hangi açıdan iyi göründüğünden, sesinin hangi mesafeden iyi çıktığına, hatta evin hangi noktasında arka fonun havalı olduğuna kadar birçok şeyi tespit etme şansın olur. Görüşme yaptığın kişiye göre değişik arka fonlar oluşturursun.

•      Herkes ‘sen’dir, istisnai bir durum olmadıkça kimse Mr-Mrs olmaz. CEO ‘Hi John’, VP ‘Summer, how are you’ normalliğindedir.

•      Hayatında da daha disiplinli bir insan olmaya başlarsın. İlk zamanlarda ‘nasıl olsa akşam yaparım’ ya da ‘sabaha bakarım’ türü yaklaşımların işe yaramadığını ve seni zorladığını farketmenle birlikte daha planlı bir hayat zorunluluğun başlar. Sabah 8’de yürüyüşe çıkıp, 10’da masaya oturmak, 13’te yemek arası vermek gibi bazı kurallar tanımlarsın. Ama her zaman öyle sıkıcı görünmez bu durum, mesela ofise geçmek senin için yatak odasından pijamanla salona seyahat anlamındadır bazen. Dağınık saçla, kirli sakalla, çorba lekeli tişörtle iş yapmak şahanedir. Yorulunca ara verip yatağa dönmek de! Ya da araya bir film sıkıştırmak da...

•      Öte yandan, sosyal iş iletişimiyle ilgili özlemini duyduğun şeyler de olacaktır. İş yeri arkadaşlarıyla sabah sohbeti, öğlen yemek programı gibi basit şeylerin aslında değerli ayrıntılar olduğunu farkedersin. İbrahimoviç’in akşam attığı manyak golü abartarak konuşmanın tadı şirket kapısı önünde sigara molasındayken keyiflidir, dışarıda kahve içerken aynı tadı vermez. Ya da işe yeni başlayan güzel kızın sevgilisi var mı acaba gibi sorunsalları özlediğin iddiaları doğru olabilir.

(Edit: Ayhan Şahin bir ayrıntıyı hatırlattı ve haklı. Ben yurtdışı firmalarıyla çalışıyorum. Türkiye'de yaptıklarım genelde bir mekanda çalmak gibi işlerdi ve o tür işlerde de ödemeler sahneye çıkmadan önce yapılırdı. Bizim ülkemizde çoğunlukla "dışarıya para zamanında ödenemez, ödenmemelidir" geleneği var gibi adeta. Türk firmalarına freelance hizmet veren çalışanların ödemelerini almak için çoğunlukla uğraş vermek durumunda kaldıklarını da eklemeliyim.)

Hepsini toparlamak gerekirse, freelance çalışmak zorlukları olmakla birlikte insanın hayatına ‘yakın gelecek hedefi’ olarak koymasını sağlayacak kadar şahanedir. Çalışma hayatınız devam ederken ‘ben bunu bu kadar ayrıntılı yapıyorum ama kimse umursamıyor ki’ ya da ‘aslında bence şöyle olmalı ama bu kadarı da yeter, boşver ne uğraşacağım’ düşüncelerini kafanızdan atın. Benim çalışma hayatım boyunca tüm çalışma arkadaşlarımdan farklı olarak metin içerikleri, yazım hataları, genel görünüm gibi konulara hep daha fazla ilgim vardı. Bir duyurumuzdaki bir tek harf hatasını bile hızlı bir bakışta görebilmem, başkalarınca ‘gereksiz bir ayrıntıcılık’ olarak değerlendirilirdi çoğunlukla ve onların düzeltilmesi hep ‘daha öncelikli’ işlerin ardında kalırdı. Ama şu anda yaptığım işlerin bir kısmı da esas olarak bu temeller üzerinde yürüyor. Ya da mesela bu özelliklerimle edindiğim Proofreading ve QC adında iki önemli işin (bizde pek esamesi okunmasa da) dünya üzerinde her geçen gün önem kazanıyor olması, önceki emeklerimin boşa gitmemesini sağlamış oldu. Dahası, neredeyse üç senedir her yerde anlatmaya çalıştığım gibi ‘Content/İçerik’ hızla elektronik dünyanın en değerli iş kolu haline geliyor. İlgilenmenizi öneriyorum. Özgürlüğünüzü koruyarak çalışabileceğiniz dünyanın temelinde bu kavramların çok önemli bir yeri var. Ve bu döneme geçiş yaptığınızda iş biraz da hani şu bilindik hikayelerdeki '10 dakika artı 20 yıl' durumuyla değerlendiriliyor. Yani deneyim önemli.

Ve en önemlisi, hayatınızda ne yapmak istediğiniz kadar, nerede ve/veya hangi şartlarda olmayı istemediğinizi de gerçekten bilmenizde fayda var. Kendinize yeterince yatırım yaptığınızı düşünüyorsanız cesur olun ve harekete geçin. Üşenmeyin, araştırın. Bilmediğiniz dünyalarda tam da sizlik fırsatlar dolaşıyor olabilir. Aramadan, denemeden bilemezsiniz.

Hadi şimdi bir çay koyun. Çay önemli. Kahve de olur.

11 yorum:

  1. Wow Selim, you are great! :)

    YanıtlaSil
  2. Yaklaşık bir yıla yakındır bir şirkette, sanırım 6 aydır da ikinci bir şirkette freelance çalışıyorum. Ve gerçekten söylediklerinizde sonuna kadar haklısınız. Arkadaş, aile ve yakın çevrede işe olan bakış; kafelerdeki wifi kovalamacalar (o wifi kesilir, gelmez; gelir, bağlanmaz; bağlanır, sayfa açmaz), evde çalışırkenki yaşanan ruhsal bunalımlar, arkadaş ortamlarında hep bir mail kontrol etmeler... Okurken sanki ben yazmışım gibi hissettim. Harbiden "you are great" :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Alper, galiba hepimizi benzer şeyler yaşıyoruz. Etrafımdaki benim gibi freelance çalışan bir çok arkadaşım buraya yazmadılar belki ama hepsinden bol gülücüklü mesajlar aldım :)
      Size de kolaylıklar ve bol sabırlar :)

      Sil
  3. Bu yazıyı ben de bir taraftan freelance işimi yaparken gülümseyerek okudum :) 4 senedir bu şekilde çalışıyorum ve söylediğin çoğu şeye katılıyorum.

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Selim,
    1.5 yıldır free-lance çalışan bir arkadaşın olarak yazdıklarına katılıyorum. tek eklentim, ben halen Türklerle iş yapıyor olmama rağmen-maşallah diyoruz- danışmanlık ücretim 1 hafta içinde yatıyor:)
    şimdi bana da sorsa biri bir daha -mazallah zorunda, muhtaç kalmaz isem- mesaili işe dönmem. bu güzel ve faydalı değerlendirmeni twitterdan paylaşıyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dilaracım, aman bolca maşalah diyelim, gerçekten bu konuda çok zorlanan arkadaşlarımı yakinen biliyorum...
      Böyle güzel, hep böyle devam edebiliriz umarım :)

      Sil
  5. Sondan bir önceki paragraftaki yazım hatası ("ner yapmak") gözümden kaçmadı. Şimdi insanların ne hissettiğini daha iyi anlıyorsundur. :p

    Beğenerek okudum. Hanımdan duyduğum "Sen nasılsa evdesin."ler kulaklarımda çınladı.

    Bir de elde iş olmadığında hissedilen çaresizlik ve güçsüzlük var. Kararını sorgulatmamak için de güçlü görünmek icap eder. Yorar adamı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Berkan bir harflik hakkım olsun artık... Ama bu işle ilgili bir yazı olsaydı o bile olmazdı, en iyi bilenlerden biri sensin :)
      Senin de yeni bir başlangıca adım attığını biliyorum, umarım çok iyi olur her şey..

      Sil
  6. Yazı beni etkiledi. Great job, well done Selim! Şahsen itici bir gücü de olabilir. O yüzden bir de "And thanks!". Ama bir iki notum var.
    İlki "Freelance"in tam Türkçe'si nedir? Ya da ne olmalı? Bence sosyal çevrede yaşanacak kimi sorunda "serbest" kelimesinin yanlış çağrışımı etkin.
    Türk müşterilerin ödeme sorunu da aklıma gittigidiyor'u getirdi bir şekilde. Hani gittigidiyorda alıcı bir havuza ödeme yapıyor ve para, satın aldığı ürün eline geçmeden satıcıya ödenmiyor. "Freelance" çalışanlar için böyle bağımsız bir finansal yapı kurulamaz mı?
    Ha, bir de, elinde fazla iş var mı?

    YanıtlaSil
  7. Cuytherock,
    Kimi yerlerde Serbest Zamanlı kullanıyorlar (o yüzden başlıkta yanında bir soru işareti ile o da var) ama sanırım freelance tamamen oturmuş durumda.
    Bahsettiğine benzer bazı buluşma/buluşturma sistemleri var ama hiç kullanmadığım için ödeme konusu nasıl ilerliyor bilmiyorum. Güzel bir boşluk var ortada, işe oradan başlayabilirsin ;)

    YanıtlaSil