12 Ağustos 2009 Çarşamba

Yeniden Aşık Olabilmek...

Selim yazdı, Banu canlı yayında okudu:



önceleri farketmediğin, ihtimal vermediğin, ya da aslında görmezden gelmeye çalıştığındır,
sonra aşama aşama kendindeki değişimleri izlerken fark edersin yeniden aşık olduğunu…

onunla aynı ortamda bulunduğunda elin ayağın birbirine dolanmaya başlar. saçma sapan konuşur, ortaya ilgisiz laflar atar, hep dikkatini sana vermesini sağlamaya çalışırsın. güzel cümleler kurma yeteneğine sahip olan sen gider, diplerde saklanan utangaç insan ortaya çıkar. heyecanlanırsın, hızlı konuşursun, cümlelerin yarısına gelmeden tonlamaların bitmeye başlar. kaldı ki, belki o zaten seni dinliyordur, ama hep gözüne batmaya çabalarsın işte...
kılık kıyafetin bambaşka bir düzene bürünmeye başlar. pantalonlarınla tişörtlerin uyumlu, gömleklerin temiz olmasına her zamankinden daha çok dikkat etmeye, sabahları evden çıkmadan önce ayna karşısında daha fazla zaman geçirmeye başlarsın. kıyafetler akşamdan seçilir, ama yine de sabah üçüncü, dördüncü denemeyi bulduğun olur. dişlerini fırçalama alışkanlığın pekişir, bitip birikmiş parfüm şişelerini yenileriyle değiştirirsin. büyük iş toplantılarına bile geniş kargo pantalonunla, dağınık saçlarınla katılmayı kabullendirtmişken patronuna, gönüllü bakımlılık giriverir ansızın hayatına. berbere, kuaföre gitme sıklığı artar, giyim kuşam alışverişin yükselir, kendini sık sık gözucuyla son trendleri takip ederken yakalarsın...
onunla aynı ortamlarda daha fazla zaman geçirmek için taklalar atmaya başlarsın. günde 15 dakikacık görüyorsundur belki, onu 20 dakika yapabilmek için koşturursun çoğu zaman. yüzüne şımarık gülümsemeni takınarak girdiğin ortamda onunla gözgöze gelirsin, yüz kasların sana ihanet etmeye başlar, gergin misin, mutlu musun anlayamazsın, yüzün şekilden şekile girer. hem zaten ona da fazla bakamazsın o saatten sonra. gözgöze gelirseniz açık vereceğinden korkuyorsundur.
heyecanla gidip de onu göremediğin zamanlarda bir ağırlık çöküverir üzerine, hem de ne ağırlık! dünya durdu zannedersin, ve bir daha hiç dönmeyeceğine inanırsın. insanlar birşeyler söyler birşeyler anlatırlar, ama sen o hikayenin içinden yavaşça çekilip uzaklaştırılan filmin esas kahramanı gibisindir. ne söylediklerini duyabilirsin, ne de seslenmelerine bakabilirsin. gelmişsindir, görememişsindir ve bitmiştir, sen oracıkta kaybolmuşsundur artık.
ilgisiz görünüp, tesadüf taklaları atarak ortamlar oluşturmaya çabalarsın. tesadüfen telefon numarasını alır, tesadüfen aynı projede buluşur, tesadüfen aynı arkadaş grubuyla eğlenceye çıkar, tesadüfen onunla yanyana oturur, tesadüfen onunla başbaşa kalırsın. gel gör ki, için sana uçsuz bucaksız çığlıklar atarken "seviyorsun, seviyorsun işte!" diye, sen onun yanıbaşındaki "yeni tanışılan iyi arkadaş" rolünde ödüle gidersin. kimbilir, belki oradan da seni heyecanlandıracak mesajlar giriyordur aralara, ama korkaklığın cesaretine açık ara üstünlük sağlamıştır. reddedilmeyi erteliyorsundur aslında kendi kafanda, insanın kendine en ama en güvensiz olduğu süreçtir çünkü içine düştüğün, kimsenin uyandıramadığı, kimsenin cesaretlendiremediği...
kendi eksiklerini keşfetmeye başlar, kendi suratına çarparsın hatalarını. yalancılığınla yüzleşirsin en çok. karşı koyamadığın heyecanını inkar eder, üzerine oturmayacak kılıflarla süsleyip kapatırsın benliğini. hep bir kavga vardır iç dünyanda. en kendinden kaçabildiğin anlarda, en onunla yüzleşebildiğin anları yakalarsın. internet sitelerinde onun adına komik yorumlar yapar, telefonuna dostane mesajlar yazar, hasbelkader eline ulaşan fotoğraflarını süzmeye başlarsın. liseli saf aşıklar gibi fotoğrafla konuşurken bulursun kendini, kimse farketmeden kendine geldiğin için şükredersin. gülümseyerek poz verdiği fotoğraflarına bakarken heyecenlanır, onun mekanlarına onunla gittiğinizi hayal edersin. kolkola girdiği arkadaşlarına burun kıvırır, elini omzuna atan karşı cinslere sinir olursun. sanki onu umursamıyormuş gibi, onunla ilgisi yokmuş gibi, ama aslında tamamen ona hitaben mesajlar yazarsın iletilerine. hem ilgilenmiyor görünüp, hem de delicesine dikkatini çekme çabasına girersin. onlarca satır yazışırsınız, aradan cımbızla çekip çıkarttığın bir cümleyi yorgan yaparsın gecelerine. belki karşılık bulursun bir an, ondan sana doğru yarım adım gelir, inanmaz, sen kaçmaya başlarsın bu defa. sen de değişirsin o süreçte, hep sorgular, hep korkak yanının ardına saklanır bir insana dönmüşsündür çünkü.onunla yaşamayı istediğin hayallerin yönetmeye başlar hayatını. güne onun gülümseyen fotoğrafıyla başlar, günü arabanda onun adını haykırarak bitirirsin. çocukça bir meraktır işte, onun adı senin sesine yakışıyor mu, duymak istersin.
yakışır, gülümsersin...

şansın varsa, yolun bir gün gerçekten ona çıkar, ve şansın varsa o yolun ucunda en baştan bu yana seni bekleyen insan sana kucak açar.yok eğer hayal gücün çok fazla girdiyse yaşam yoluna, suratını asar, hayatın sıkıcı, durağan temposuna geri dönersin. yaşadıkların yanına kar kalır, yeniden aşık olabildiğini, duygularının sana yeniden aynı heyecanı yaşatabildiğini, yediğin kazıkların seni hiç de hayattan koparamadığını farketmenin keyfini yaşarsın. yüzüne aptal bir gülümseme yapıştırır, yoluna devam edersin. "ya olsaydı" diye mırıldanır, sadece o ihtimali hissetmeye bile değdiğini söylersin kendine.
çünkü önceleri farketmediğin, ihtimal vermediğin, ya da aslında görmezden gelmeye çalıştığındır, ama nefes alabildiğini hatırlamanı sağlayandır yeniden aşık olmaya başlayabildiğini farketmek...

0 comments:

Yorum Gönder