1 Kasım 2011 Salı

Öğreten...

(Bu yazının Beverley Craven - Lost Without You eşliğinde ya da sonrasında okunması önerilir...)
hayatımdaki her şeyi o kadınlardan öğrendim aslında,
ya da en azından biliyorum ki onlar vesile oldu doğrusunu bulmama sonunda.

ilk öğretmenim annemdi benim de... ve annemden ilk öğrendiğim de "her şeyin doğrusunu annemden öğrenmeyi bekleyemeyeceğim” oluyordu şaşkınlıkla. “Annelik” dediğin asla dürüstlüğü getiremiyordu yanında, hep sen haklı oluyordun onun gözünde.

bir başka anneden öğrendim her insanın aslında biraz hasta olduğunu ve yine ondan öğrendim her insanın içinde acemi bir doktor yaşattığını... o bana teşekkür ederken iyileşme yoluna giren kızının hayat akışına dokunduğum için, ben farkında bile değildim asıl hasta olanın ben olduğumun; çok sonraları öğrenecektim denge yoksunu aşkların en sinsi hastalık haline dönüşebileceğini.

fransız filmlerinden çıkmış kadar güzel ama o filmlerdeki kadınların yaşama tutunuşlarından fersah fersah uzak kadın öğretti mutsuzluğun adını, anlamını... bir insanın umuda sırtını nasıl kayıtsız dönebileceğini, tüm güzelliklerin üzerini nasıl örtebileceğini de o güzel kadın öğretiyordu bana.

adımı sadece birkaç harfe indiren ilk kadınım öğretti en büyük gizlerin aslında çoğunlukla hep en basit cümlelerin altına saklandığını... en “çılgın” görünenler en “kaçak”lardı aslında, ve kendilerinden saklanıyorlardı insanlar çoğunlukla.

bir insanın her şeyden önce ve her şeye rağmen kendisini sevmesi gerektiğini öğrendim çok kısa boylu kadından... insanlar, sadece sen kendine saygı duymaya başladığında saygı duyuyorlardı sana.

dizginlenebilmiş hırsların insanı hayallerinin dünyasıyla buluşturabileceğini öğrendim maskeli kadından... saçları da, gözleri de, hatta bedeni bile kendine ait değildi ama sadece ona ait olan hayalleri ve hırsları vardı uğrunda savaştığı.

bebeğini kaybeden gencecik bir anneden öğrendim ölümü, ömrünün son aylarındayken aşkın peşinden koşan büyükanneden öğrendim yaşamı... hayat bazen başlarken bitiyor, kimi zaman da aslında bittiği zannedilen yerde daha yeni başlıyordu.

erkek gibi kaba bir kadının köşe bucak kaçışında da, hayatı kalbinin etrafında dönen kadının peşinden koşuşunda da aşkı gördüm... ve hayatta öğrenilebilecek en önemli şeyin bir insanı sevmek olduğunu öğrendim aşka hasret yalnız kadından.

en önemlisi ise, adı da içi de doğru tanımlanan aşkın asla ama asla bitmeyeceğini, bitemeyeceğini, sönemeyeceğini, kaybolamayacağını öğrendim o kadından;
duvaklı bir merhaba da olsa, cepsiz bir hoşçakal da olsa sarmalandığı beyazlar, bir kadının aslında daima ama daima aşkı ve aşığını düşündüğünü öğrendim...
kah beyaz ayakkabının altına silinsin diye yazılan isimler,
kah parçalanmış bir kaportanın altında son bir gayretle tutulan cisimler öğretti bana aşkı...

belki hüzün çıktı sonunda, belki acı vardı yanında ama,
hayatımdaki her şeyi o kadınlardan öğrendim ben aslında…