28 Mart 2011 Pazartesi

Benzer

Geceyarısı Öyküleri'nden...


- Bir şey mi var beyefendi??
- Pardon?
- Neden bakıyorsunuz sürekli??
- Pardon çok özür dilerim, birine benzettim sizi...
- ...
- Ve ben onu çok özledim...
- ...
- Sizin gibi renkli kocaman bakan gözleri vardı onun da. saçları sarıydı, teni beyazdı. Gerçi son gördüğümde saatlerce kucağımda uyuttuğum için onu, doyamadığım için oynamaya onlarla, dağınıktı biraz saçları mesela, ama her zaman bakımlıydı.

Gülünce dişleri kocaman görünürdü, ve hiç sevmezdi bunu; çok düşkündü güzelliğine. Oysa ben de tam tersine, en doğal zamanlarında, gerçekten içten güldüğü anlarda aşık olurdum ona. Şimdi düşünüyorum da, hep ima etmişim, hiç söylememişim onu "çirkinken" daha çok sevdiğimi. İnanmazdı muhtemelen, ama söyleseydim keşke.

Gülünce tombullaşırdı yanakları, işte tam da o anda avuçlarımın içine alırdım güzelim yüzünü; gözlerimi gözlerine dikerdim, kırpmadan bakardım ona. Gözlerimiz dalarken koyu sohbete, biz susardık. Sahi, ne kadar da "bir"mişiz aslında.

Gizli saklı haberleşirdik, kimselere belli etmezdik. Telefonu açtığımda "naapıyosun sen bakiim" derdim çocukça, "sen yaapıyosun" derdi. Havadan sudan konuşurduk, hep kaçak oynardık, ertelerdik asıl söylenmesi gerekenleri, söylemek istediklerimizi.
Bir sessizlik olurdu konuşma arasında tam yeri geldiğini belli eden. "Özledim seni" derdi, "Burnumda tütüyorsun" derdim. İnanırdım, inanırdı.

Yan yana geldiğimizde iki yabancı gibi bakardık birbirimize. Yasaktık sanki nedense. Mesafeli kalırdık başka insanların yanında, heyecanla yalnız kalacağımız anı beklerdik. İlk fırsatta dokunurdu dudaklarımız. Öyle ateşli öpüşmeler değil, eşsiz dokunuşlardı bizimkisi, benzeri olmayan.

Günler biriktirirdim ona, anlatılması gereken hikayelerle geçen günler. Hepsini anlatmaya vaktimiz olmazdı hiç, çoğunlukla onu dinlerken, onu izlerken öldürürdüm zamanı. Vazgeçmek ne kolaydı, ucunda o olunca. Hep anlatan ben, hep ketum oluverirdim onun yanında.
yanı başında...
Ne güzeldi hep onunla olmak, yanı başında… Nefesini kıskandıracak kadar yakınında, omuzlarımız birbirine dokunacak kadar dip dibe… Parmaklarını parmaklarıma dolayabileceğim kadarlık mesafede.

"Senden de, senin sevginden de vazgeçemiyorum, ne olur sen de vazgeçme benden" demişti son defasında. Vazgeçtiğimi söyleyecek cesareti toplayamamıştım ona, yapamamıştım;
meğer ne kadar zordu sadece onun için her şeyden vazgeçmeyi göze aldığımı söyleyebilmek.
Hep yazdıklarımı, ancak yazarken anlatabildiklerimi kulağına fısıldayabilmek isterdim, yapamadım.
"Seni seviyorum" diyordu," Özledim" diyordu, "Eskiden olduğu gibi günün bilmem kaç saatini birlikte geçirebilmek için neler vermezdim" diyordu.
Ama sadece "geliyorum" dese yeterdi bana;
demedi, diyemedi...

Hani siz az önce telefonla konuşurken gülümsüyordunuz, gözleriniz kısılıyordu ya, ne bileyim, ona benzettim sizi birden fena halde... Ne kadar canlıymış anılarım, ne kadar tazeymiş yaralarım, ne kadar kırıkmış hayallerim meğerse...

* * *
- Bir şey mi var beyefendi??
- Pardon?
- Neden bakıyorsunuz sürekli??
- Pardon çok özür dilerim, birine benzettim de sizi, dalmışım biraz... Çok özür dilerim...
- Her neyse, önemli değil...
- Tekrar özür dilerim, iyi günler...