Neler yaptım bunca zaman; evet hayatım İstanbul Ankara arasında mekik dokuyarak geçti, araya bir de Antalya ekleyebiliriz... Radyonun işlerinin yoğunluğunu da eklediğimiz zaman nefes almadan geçmiş bir "yılın son iki ayı"ndan bahsedebilirim... Ayrıca bu süreç sonunda Istanbul'a yerleşme sebeplerimin ben istemesem de hızla arttığını, çok yakında bunu ciddi ciddi düşünmeye başlayacağımı da eklemeliyim...:)
Nereden başlamalı acaba...
En tarihi olanı anlatayım; Antalya'daki muhteşem Smokie konserini...

Konsere gelince... Aslında takipçiler bilir, grupta gitarist dışında hiçkimse orjinal Smokie elemanı değil, ama vokalden enstrümanlara kadar herşey dört dörtlük. I'll meet you at midnight, Livin' next door to Alice, Oh Carol ve daha birçok Smokie şarkısı, muhteşem bir sahne performansı ve muhteşem bir kitle...

İstanbul seyahatlerinden akılda kalanlardan birkaç not; Hisar'daki Cafe Nar'dan bahsetmeliyim, ama orayı fotoğraflarıyla ve daha ayrıntılı anlatmayı planlıyorum... Ankara kökenli bir ailenin işlettiği cafe gerçekten harika... Hem çalışanların ilgisi, hem de yemekleriz lezzeti karşı konulmaz güzellikte... Ama bunların yanında bizim anılarımızda yer edinen, burnumun dibinde Bergüzar Korel kahvaltı yaparken işletmecilerin "aaa, bakın burada ünlü bir konuğumuz var, Mydonose'dan Selim burada" demesiydi... Ne kadar güldük eğlendik siz tahmin edin:) Yolunuz düşerse mutlaka orada bir Pazar kahvaltısı tavsiye ediyorum, fotoğraflar ve ayrıntı ilk Istanbul seyahatimin ardından gelecek...
Yılın sonuna doğru bir kez daha Anadolu Üniversitesi'ne davet edildik. Yonca, Kemal ve ben oldukça kalabalık bir söyleşide gençlerin sorularını cevapladık (bu "gençlerin" tabirini de biryerde kullanmış oldum ya, sırtım yere gelmez benim artık!!!). Oldukça iyi ağırlandığımız ve çok misafirperver bir ekiple karşılaştığımız bu ziyareti akşam saatlerindeki unutulmaz çiğ börek ziyafetiyle tamamlamış olduk. Bu vesileyle Özlem Hanım'a ve tüm Radyo A ekibine de teşekkürlerimizi iletmek isterim...




Gündüzlerim bu aralar radyo yoğunluğundan dolayı pek nefes almadan geçiyor... Akşamları arada derede kaçamak yapabilirsem bir yemek, kahve zamanı ayırıyorum kendime... Hoş, Selen ve Zeynep tarafından hayatımda hiçbirkadın tarafından reddedilmediğim kadar çok reddedildiğimi de eklemeliyim bu noktada ama:)) (anladınız siz, hep mi işi olur insanın yahu!!!) Bazı akşamları kendime saklıyorum (Moulin Rouge ve City of Angels izlenerek, hafif çakırkeyif bir akşam, yanında da başka kimsnein anlayamayacağı bir boyutta senin için önemli biriyle geçirilirse keyfin yerinde olmaz mı...) (evet, biraz gizem yaptım eğlence olsun diye...)

aslında anlatacağım şu; eve gittiğim zamanlarda hayatım tamamen şu yandaki ufaklıkla geçiyor bu aralar, ve dünyanın en güzel şeyinin ne olduğunu hatırlıyorum yeniden... (bu benim yeğenlerimden küçük olanı, Elif...) ha, tabi bir de zamane dünyasında bir kız çocuğu büyütmenin ne zor olduğunu...
Şimdlik bu kadar, aslında çok şey var anlatacak, aklıma geldikçe sıralarım...
Tüm ziyaretçilere bir kez daha merhaba demiş olayım bu arada...
0 comments:
Yorum Gönder