30 Ocak 2007 Salı

Smokie

Uzunca bir zamandır yazamadım, böyle giderse bir o kadar daha yazamam sanırım... Bu yüzden hazır bir ara yakalamışken, yazabildiğim kadar anlatayım neler olmuş dedim. hemen düşününce aklıma gelen birkaç ayrıntıyı anlatmak niyetindeyim, tabi aklıma geldikçe, ve yazabildiğimce...

Neler yaptım bunca zaman; evet hayatım İstanbul Ankara arasında mekik dokuyarak geçti, araya bir de Antalya ekleyebiliriz... Radyonun işlerinin yoğunluğunu da eklediğimiz zaman nefes almadan geçmiş bir "yılın son iki ayı"ndan bahsedebilirim... Ayrıca bu süreç sonunda Istanbul'a yerleşme sebeplerimin ben istemesem de hızla arttığını, çok yakında bunu ciddi ciddi düşünmeye başlayacağımı da eklemeliyim...:)

Nereden başlamalı acaba...

En tarihi olanı anlatayım; Antalya'daki muhteşem Smokie konserini...

Antalya'da daha önceki seyahatler sırasında BeachPark yakınlarında dikkatimi çeken bir mekandı Jolly Joker Pub. Smokie vesilesiyle mekanı görmüş oldum. Ankara'daki Newcastle'lar havasında bir pub, ama gerçekten çok başarılı. Eski Ankara'lı Hakan işletiyor mekanı ve çok ciddi bir yatırımla dikkat çekici bir hale geliş mekan... (ben her zamanki gibi iş peşinde koşturduğum için mekanın içinin fotoğraflarını çekmek aklıma gelmedi, dışarıdan bol Mydonose balonlu fotoğraflarla idare edeceksiniz.)

Konsere gelince... Aslında takipçiler bilir, grupta gitarist dışında hiçkimse orjinal Smokie elemanı değil, ama vokalden enstrümanlara kadar herşey dört dörtlük. I'll meet you at midnight, Livin' next door to Alice, Oh Carol ve daha birçok Smokie şarkısı, muhteşem bir sahne performansı ve muhteşem bir kitle...

Geriye kalan iki şey var aklımda; Antalya'da mutlaka daha fazla organizasyon gerçekleştirmek, ve yaz mevsimi dışında da zaman zaman Antalya'ya gitmek... (hatta mümkünse bir kış tatili için Antalya'ya yol almak, The Marmara'da huzurlu bir kaçamak yapmak...)

İstanbul seyahatlerinden akılda kalanlardan birkaç not; Hisar'daki Cafe Nar'dan bahsetmeliyim, ama orayı fotoğraflarıyla ve daha ayrıntılı anlatmayı planlıyorum... Ankara kökenli bir ailenin işlettiği cafe gerçekten harika... Hem çalışanların ilgisi, hem de yemekleriz lezzeti karşı konulmaz güzellikte... Ama bunların yanında bizim anılarımızda yer edinen, burnumun dibinde Bergüzar Korel kahvaltı yaparken işletmecilerin "aaa, bakın burada ünlü bir konuğumuz var, Mydonose'dan Selim burada" demesiydi... Ne kadar güldük eğlendik siz tahmin edin:) Yolunuz düşerse mutlaka orada bir Pazar kahvaltısı tavsiye ediyorum, fotoğraflar ve ayrıntı ilk Istanbul seyahatimin ardından gelecek...


Yılın sonuna doğru bir kez daha Anadolu Üniversitesi'ne davet edildik. Yonca, Kemal ve ben oldukça kalabalık bir söyleşide gençlerin sorularını cevapladık (bu "gençlerin" tabirini de biryerde kullanmış oldum ya, sırtım yere gelmez benim artık!!!). Oldukça iyi ağırlandığımız ve çok misafirperver bir ekiple karşılaştığımız bu ziyareti akşam saatlerindeki unutulmaz çiğ börek ziyafetiyle tamamlamış olduk. Bu vesileyle Özlem Hanım'a ve tüm Radyo A ekibine de teşekkürlerimizi iletmek isterim...

Yılbaşı gecesi yine çalışıyordum... Ankara Hilton'daki Doritos New Year Party'de hem sponsor olduğumuz için, hem de DJ'lik yapacağım için sürekli koştururken görüldüm:) Bir de üstüne kullanılan ekipmandaki ufak aksaklık ve biraz kayan program akışı sonrasında saat 12'de kendimi elimde mikrofon, sahnede herkese geri sayım yaptırırken buldum... Sözde sahneye çıkmaktan, ön planda olmaktan hoşlanmayan adamım, buyrun buradan alın bakalım:) Yine de keyifli bir parti olduğunu söyleyebilirim. Bir de gece saat 5'e doğru eve dönerken kendimi koruyabilseydim, yılın ilk 3 gününü yataklarda sürünerek geçirmeyecektim:)


Bir de teknolojik not; telefon merakım yakınımdakiler tarafından bilinir. Aslında Sony Ericsson W800i aldığımda benim için nokta koyulmuştu, ama telefonumun çalınması, ardından aldığımın çabucak bozulması derken Nokia'ya dönmüştüm... Ama itiraf ediyorum, N72'yi aldığım an itibariyle yeniden Sony'nin Walkman telefonlarına dönme hayali kurdum ve gözüme kestirdiğim W850i'nin çıkışını beklemeye başladım. Sanırım Türkiye'de bu telefonu alan ilk kişilerden biriyim, o derece emindim tam istediğim gibi bir telefon olduğundan... Şu anda Sony Ericsson W850i kullanıyorum ve son derece memnunum. Elbette herkesin istekleri başkadır, ama bu aralar kararsız kalanlara mutlaka bu telefonu incelemelerini öneririm...

Gündüzlerim bu aralar radyo yoğunluğundan dolayı pek nefes almadan geçiyor... Akşamları arada derede kaçamak yapabilirsem bir yemek, kahve zamanı ayırıyorum kendime... Hoş, Selen ve Zeynep tarafından hayatımda hiçbirkadın tarafından reddedilmediğim kadar çok reddedildiğimi de eklemeliyim bu noktada ama:)) (anladınız siz, hep mi işi olur insanın yahu!!!) Bazı akşamları kendime saklıyorum (Moulin Rouge ve City of Angels izlenerek, hafif çakırkeyif bir akşam, yanında da başka kimsnein anlayamayacağı bir boyutta senin için önemli biriyle geçirilirse keyfin yerinde olmaz mı...) (evet, biraz gizem yaptım eğlence olsun diye...)



aslında anlatacağım şu; eve gittiğim zamanlarda hayatım tamamen şu yandaki ufaklıkla geçiyor bu aralar, ve dünyanın en güzel şeyinin ne olduğunu hatırlıyorum yeniden... (bu benim yeğenlerimden küçük olanı, Elif...) ha, tabi bir de zamane dünyasında bir kız çocuğu büyütmenin ne zor olduğunu...
Şimdlik bu kadar, aslında çok şey var anlatacak, aklıma geldikçe sıralarım...
Tüm ziyaretçilere bir kez daha merhaba demiş olayım bu arada...

0 comments:

Yorum Gönder